BİLİM DÜNYASINA HOŞGELDİNİZ
  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
 

Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

    1911 yılında İtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

    Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

    Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de İstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı.
Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi'nden sonra İtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı.

23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

 

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.

Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921).

I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)

II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)

Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)

Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)  Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 13 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı. 

Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi inkılâplar yaptı. Bu inkılâplar beş başlık altında toplayabiliriz: 

1. Siyasal İnkılâplar:

Saltanatın Kaldırılması (1Kasım 1922)

Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923)

Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal İnkılâplar:

Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)

Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)

Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)

Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)

Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)

Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü(1925-1931) 

3. Hukuk Alanındaki İnkılâplar:

Mecellenin kaldırılması (1924-1937)

Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak lâik hukuk düzenine geçilmesi

(1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki İnkılâplar:

Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)

Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)

Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)

Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)

Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında İnkılâplar:

Aşârın kaldırılması

Çiftçinin özendirilmesi

Örnek çiftliklerin kurulması

Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması

I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması

Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.
Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.

 

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.

Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı. 
1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.

   Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05'te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi'nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü. 

CUMHURİYETİN 10. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE 
ATATÜRK'ÜN NUTKU - ORİJİNAL

Türk Milleti!

Kurtuluş savaşına başladığımızın 15'inci yılındayız. Bugün
cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk milletinin bir ferdi olarak bu kutlu güne kavuşmanın
en derin sevinci ve heyecanı içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, Temeli, Türk
kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki
muvaffakiyeti Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber
olarak azimkarane yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla kafi
göremeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak mecburiyetinde ve
azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri
seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve
kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muasır medeniyet
seviyesinin üstüne çıkaracağız. Bunun için, bizce zaman ölçüsü geçmiş
asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket
mefhumuna göre düşünülmelidir. Geçen zamana nispetle, daha çok
çalışacağız. Daha az zamanda, daha büyük işler başaracağız. Bunda da
muvaffak olacağımıza şüphem yoktur. Çünkü, Türk milletinin karakteri
yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Çünkü Türk
milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve
çünkü, Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda,
elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir.

Şunu da ehemmiyetle tebarüz ettirmeliyim ki, yüksek bir insan cemiyeti
olan Türk milletinin tarihi bir vasfı da, güzel sanatları sevmek ve onda
yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz
çalışkanlığını, fıtri zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlara
sevgisini, milli birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve
tedbirlerle besleyerek inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür. Türk milletine
çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün beşeriyete hakiki huzurun temini yolunda,
kendine düşen medeni vazifeyi yapmakta, muvaffak kılacaktır.

Büyük Türk Milleti, 

On beş yıldan beri giriştiğimiz işlerde muvaffakiyet vaat eden çok
sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki, bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin
hakkımdaki itimadını sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı
iman ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle
yürümekte olan Türk milletinin büyük millet olduğunu, bütün medeni alem,
az zamanda bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün
unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki
inkişafıyla, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi
doğacaktır.

Türk Milleti!

Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını daha büyük
şereflerle, saadetlerle huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene! 

Ankara, 29 Ekim 1933 



CUMHURİYETİN 10. YILDÖNÜMÜ NEDENİYLE 
ATATÜRK'ÜN NUTKU - YENİ TÜRKÇE


Türk Ulusu!

Kurtuluş Savaşı'na başladığımız 15'inci yılındayız. Bugün
cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın
en derin sevinici ve coşkunluğu içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk
kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki
başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak
azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli
görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve
azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine
çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip
kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne
çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici
görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre
düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da
başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri
yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu,
ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk
Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve
kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim
ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği
de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki
ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan
zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik
duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek
geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu,
bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca
vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan
beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin.
Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini
sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle
söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk
Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha
tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar
niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile,
geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Ulusu!

Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük
onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!

29 Ekim 1933 

ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİ - ASIL METİN

Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza
ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en
kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek
isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve
Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde
bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve
şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve
Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir
galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın
kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları
dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün
bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde
iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde
bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini,
müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru
zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı!

İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil
kanda mevcuttur.

Ankara, 20 Ekim 1927 


ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİ - YENİ TÜRKÇE

Ey Türk Gençliği!

Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuzluğa değin
korumak ve savunmaktır.

Varlığının ve geleceğinin biricik temeli budur. Bu temel, senin en
değerli güven kaynağındır. Gelecekte de, yurt içinde ve dışında, seni bu
kaynaktan yoksun etmek isteyen kötücüller bulunacaktır. Bir gün,
bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan; ödeve atılmak
için, içinde bulunacağın durumun olanaklarını ve koşullarını
düşünmeyeceksin! Bu olanaklar ve koşullar çok elverişsiz olabilir.
Bağımsızlığına ve cumhuriyetine kıymak isteyecek düşmanlar, bütün dünyada
benzeri görülmedik bir utku kazanmış olabilirler. Zorla ve aldatıcı
düzenlerle sevgili yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele
geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine düşman
girmiş olabilir. Bütün bu koşullardan daha acıklı ve korkunç olmak üzere,
yurdunda, iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde
olabilirler. Üstelik, hainlik de yapabilirler. Daha kötüsü, iş başında
bulunan kişiler, kendi çıkarlarını, yurduna girmiş olan düşmanların
siyasal erekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde
ezgin ve bitkin düşmüş olabilir.

Ey Türk geleceğinin gençliği! 

İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin, Türk bağımsızlığını ve
Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu
kanda vardır!

Söylev' den 20 Ekim 1927

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol