BİLİM DÜNYASINA HOŞGELDİNİZ
  TÜRKİYEMİZ
 

YURDUMUZDA NÜFUS

            a. Genel nüfus sayımları ve yararları

            Yurdumuzun nüfusunu belirlemek amacı ile belli aralıklarla nüfus sayımları yapılmaktadır. Çünkü bir ülkeyi yaşatan, koruyan ve yücelten en önemli unsur, insandır. Ülkelerin ekonomilerinin gelişmesinde yalnız doğal zenginliklerin bulunması yeterli değildir. Bunları işletecek insanın varlığı da çok önemlidir. Ülkelerin askeri ve siyasi gücü de insan unsuruna bağlıdır. Bu bakımdan bir ülkede yaşayan insan sayısının bilinmesi gerekir. Bu amaçla dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, yurdumuzda da belirli aralıklarla nüfus sayımlan yapılmaktadır.

            Yurdumuzda, düzenli nüfus sayımlan cumhuriyetin ilanından sonra yapılmaya başlanmıştır. Bunlardan ilki 1927'de, ikincisi 1935'te yapılmıştır. Bu sayımlar, 1990 yılına kadar her beş yılda bir tekrarlanmıştır. 1990 yılından sonra nüfus sayımlarının on yılda bir yapılması kararı alınmıştır. Ancak ülke ihtiyaçları nedeniyle 30 Kasım 1997'de bir nüfus sayımı daha yapılmıştır. Bu sayım, bundan önce yapılan nüfus sayımlarından farklı bir özellik taşımaktadır. Bu sayımla yalnızca ülkedeki insan sayısı belirlenmek istenmiştir. Bundan sonraki nüfus sayımları, daha önceden planlanmış olduğu gibi on yılda bir yapılacaktır. Ülkemizde en son yapılan genel nüfus sayımı 2000 yılında gerçekleşmiştir.

            Genel nüfus sayımları ile ülkemizde yaşayan insan sayısı belirlenir. Ayrıca, bu sayımlarla ülkemizin nüfus yoğunluğu, nüfusumuzun yaş ve cinsiyet durumu, okuryazar olanlarla olmayanlar tespit edilir. Nüfusun öğrenim durumu, çalışanlarla çalışmayanların sayısı, medeni durumları ve daha birçok özelliği de bu sayımlarla ortaya çıkar.

            Yurdumuzda yapılan nüfus sayım sonuçlarına dayanarak devlet, gerekli gördüğü konularda önlemler alır. Halkın sağlık, iş, eğitim, beslenme, konut vb. alanlardaki gereksinimlerini, bu sayımlardan çıkan sonuçlara göre belirler ve gidermeye çalışır.

            Nüfus sayımlan, yurdumuzun her yerinde aynı günde yapılır. Sayımın sağlıklı yapılabilmesi için o gün sokağa çıkma yasağı uygulanır. Sayım memurunun her ev halkı için doldurduğu belgeler, sayım bürolarında toplanır. Bütün illerden alınan bilgiler, Ankara'da Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)'nde değerlendirilir.

            b. Yurdumuzda nüfusun genel dağılışı

            Nüfusumuz ülkemizin her yerine eşit dağılmamıştır. Bazı yerler çok kalabalık, bazı yerler tenhadır. Ekime, dikime, yerleşmeye ve ulaşıma elverişli alanlar, nüfusun yoğunlaştığı yerlerdir. Ayrıca madenciliğin, sanayinin ve ticaretin geliştiği yerler ile kıyılarımızın bazı kesimleri de nüfusun yoğun olduğu alanlardır

    Türkiye'de Nüfus Yoğunluğu Haritası

            Buna karşılık yerleşmeye ve tarıma elverişli olmayan dağlık alanlar, yurdumuzun seyrek nüfuslu yerleridir. Bundan başka, denizin ılıtıcı etkisinden uzakta kalan ve yeterli yağış alamayan yerler de yurdumuzun seyrek nüfuslu alanlarını oluşturur. Buralarda kış mevsimi uzun ve şiddetli geçmekte, buna bağlı olarak üründe çeşitlilik ve verim azalmaktadır.

            Yurdumuzda nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler, Marmara Bölgesi'ndedir. Bunun başlıca nedenleri; başta sanayi olmak üzere, bölgenin ulaşım, ticaret ve hizmet sektörleri ile tarım üretiminde büyük gelişme göstermesidir.

            Ege Bölgesi'nde kıyı ovaları ve akarsular boyunca içeriye doğru uzanan çukur alanlarda da nüfus yoğundur. Buna karşılık bölgenin iç kesimlerindeki dağlık yerler seyrek nüfusludur.

            Akdeniz Bölgesi'nde nüfusun yoğunlaştığı yerler, daha çok kıyı kesimindeki ovalardır. Çukurova bunların en önemlisidir. Kıyı kesiminden sonra bölgeyi baştan başa kaplayan Toros dağlan, iç kesimlerde nüfusun tenha olmasına yol açmıştır. Toroslar, tarıma, yerleşmeye ve ulaşıma elverişli değildir.

            Karadeniz Bölgesi'nde nüfus dağılışı oldukça düzensizdir. Bölgenin kıyı şeridi, özellikle doğu kesimi, Türkiye'nin yoğun nüfuslu yerlerindendir. Bunun başlıca nedeni, tarıma elverişli toprakların kıyı şeridinde yoğunlaşmış olmasıdır. Ayrıca, her mevsim yeterli yağış alması ve elverişli iklimi de bu ovalardan bol ürün elde edilmesini sağlamıştır. Buna karşılık kıyı şeridinin hemen gerisinde uzanan dağlık kesimde nüfus seyrektir. Ancak bölgenin orta kesiminin kıyı gerisi yoğun nüfusludur. Çünkü, buradaki dağlar fazla yüksek değildir. Yeşilırmak boyunca uzanan verimli ovalar geniş yer tutar. Karadeniz Bölgesi'nin batı kesiminde tarım etkinliklerinin fazla olduğu iç ovalar ile sanayinin geliştiği kıyı kesimleri nüfus bakımından yoğun yerlerdir.

            İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu, kuraklık nedeniyle az nüfuslanmıştır.

            İç Anadolu'da, Konya Ovası, Tuz Gölü çevresi ile dağlık alanlar, nüfusun en tenha olduğu yerlerdir. Buna karşılık, başkent Ankara ve çevresi ile bazı büyük kentlerin (Konya, Kayseri, Eskişehir vb.) çevresi iş olanaklarının elverişli olması nedeniyle yoğun nüfusludur. Güneydoğu Anadolu'da ise nüfus daha çok ekim ve dikime elverişli alanların bulunduğu Diyarbakır Havzası, Mardin Eşiği ve dağların eteklerinde toplanmıştır.

            Doğu Anadolu nüfus yoğunluğu az olan bölgemizdir. Yurdumuzun en geniş bölgesi olan Doğu Anadolu'da nüfus, daha çok çukur ovalarda toplanmıştır. Bölgenin, dağlık ve şiddetli karasal iklime sahip olması, bu sonucu ortaya koyan en önemli etkenlerdir.

    GÖÇLER
    İÇ GÖÇLER

            İç göçler 1950 ‘den sonra Ulaşımın gelişmesi ve sanayileşme ile artış göstermiştir.

            İç Göçün (Köyden Kente) Sebepleri:

            1. Hızlı nüfus artışı,
            2. Tarım alanlarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılması,
            3. Tarımda makinalaşma ile işsizliğin oluşması (bu genelleme Karadeniz bölgesi için geçerliliğini yitirir.).
            4. Eğitim hizmetleri, alt yapı hizmetlerinin yetersizliği,
            5. Kan davaları ve terör.
            6. İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri.
            7. Sağlık hizmetlerinin yetersizliği (en az etkili).
            8. İş imkanlarının sınırlı olması.
            9. Kentlerde sanayinin gelişmiş olması.

           
    Köyden Kente Göçün Sonuçları:
            1. Nüfusun dağılışında dengesizlik olur.
            2. Yatırımların dağılışında dengesizlik olur.
            3. İşsizlik ortaya çıkar.
            4. Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma olur.
            5. Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent içinde kalır.
            6. Çevre sorunları artar.
            7. Trafik, eğitim-sağlık problemleri olur.
            8. Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşır.
            9. Kültür çatışması olur.
            10. Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olur.

           
    Köyden Kente Göçü Önlemek İçin;
            1. Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalı,
            2. Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalı.
            3. Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmeli.
            4. Eğitim –sağlık hizmetleri geliştirilmeli.
            5. Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı
            6. Alt yapı hizmetleri geliştirilmeli (yol ,su, elektrik, haberleşme).

     
           DIŞ GÖÇLER

            Dış Göçlerin Sonuçları
            1.Ülkeler arası yapılan göçlerdir.
            2.Dış Göçlerin Nedenleri
            3.Savaşlar, baskı, zulüm, tehdit.
            4.Tabii afetler (Depremler, salgın hastalıklar, kıtlık gibi)
            5.Geçim sıkıntısı
            6.Sınırların değişmesi
            7.Uluslar arası antlaşmalarla sağlanan nüfus değişimi.

           
    Dış Göçlerin Sonuçları
            1.Ülkeler arası ekonomik ilişkiler gelişir.
            2.Kültür alışverişi olur.
            3.Turizmin gelişmesine katkı sağlar.
            4.Döviz girdisi artar.
            5.İşsizlik kısmen azalır.
            6.Aileler bölünür.
            7.Göç alan ülkede nüfus artar.

            ç. Yurdumuzda nüfus artışının nedenleri ve sonuçları
            Nüfus artışı, sınırları belli bir alanda, belirli bir süre içerisinde insan sayısında meydana gelen artıştır. Doğumlar ve göçler nüfus artışını oluşturan en önemli etmenlerdir. Bunun dışında, bir ülkenin sınırlarını genişletmesi de nüfus artışını sağlar.

            Doğumların ölümlerden daha fazla olması nüfus artışına neden olmaktadır. Bu şekildeki artışa, doğal nüfus artışı denilmektedir. Yurdumuzda dış göçler yoluyla da nüfus artışı söz konusudur. Ancak etkisi çok fazla değildir.

            Yurdumuzda ilk düzenli nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış, bu yılda nüfusumuz 13,6 milyon olarak tespit edilmiştir. 1990 yılında yapılan sayımda ise nüfusumuz 56,4 milyon olarak belirlenmiştir. En son 2000 yılında yapılan sayımda ise nüfusumuz 67 milyonu geçmiştir. Buna göre, geçen süre içerisinde nüfusumuz 4 katından fazla artmıştır. Buna dayalı olarak ülkemizdeki nüfus yoğunluğu da 18 kişiden 88 kişiye yükselmiştir.

            Ülkemizdeki nüfus artışı, sayım dönemlerine göre farklılıklar göstermektedir. En düşük nüfus artışı 1940-1945 döneminde yaşanmıştır. Bu düşüşün nedenini, bu dönemin II. Dünya Savaşı yıllarına rastlamasıyla açıklayabiliriz. Yurdumuz bu savaşa girmemiştir. Ancak bir saldırı olasılığına karşı erkek nüfusun pek çoğu silah altına alınmış, bu durum evlenmeleri azaltmış, dolayısıyla doğum olayını yavaşlatmıştır. Ayrıca sağlık ve beslenme koşullarındaki bozulmaya paralel olarak ölümlerin artması da nüfusumuzdaki artış hızını azaltmıştır.

      
         Savaş sonrası dönemde, ülkemizdeki nüfus artış hızı yeniden yükselmiştir. Bunun nedenleri, sağlık koşullarındaki düzelme, salgın hastalıkların büyük ölçüde önlenmesi ve hayat seviyesinin yükselmesidir. Bugün ortalama nüfus artış hızımız %1,8 civarındadır.

            Yurdumuzda nüfus artış hızının çok düşük veya çok yüksek olması, önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Nüfus artış hızının düşük olması; yaşlı nüfusun fazla, çalışma çağındaki nüfusun az olmasına neden olur.

            Yurdumuzdaki nüfus artış hızının çok yüksek olması, kalkınma hızımızı düşürmekte, çalışan nüfusun yükünü de ağırlaştırmaktadır. Ayrıca işsizliği artırmakta, gelir dağılımında dengesizliğe neden olmaktadır. Doğal kaynaklarımızın da daha çabuk tükenmesine neden olan hızlı nüfus artışı, göçleri de hızlandırmaktadır. İşte bu nedenle, nüfus artış hızının dengede tutulması için yurdumuzda aile planlaması çalışmaları yapılmaktadır. Böylece herkesin bakabileceği kadar çocuk sahibi olmasına çalışılmaktadır. Buna dayalı olarak nüfusumuz, daha sağlıklı, daha iyi eğitilmiş ve daha iyi olanaklara sahip bireylerden oluşacaktır.

            d. Yurdumuzda nüfus kaybının nedenleri ve sonuçları

            Yurdumuzda nüfus kaybını oluşturan etmenlerin başında, ana ve bebek ölümlerinin yüksek olması, trafik kazalarının çokluğu, salgın hastalıklar ve doğal afetlerin fazlalığı ile savaş ve dış göçler gelmektedir.

            1990 nüfus sayım sonuçlarına göre, nüfusumuzun dörtte birini doğurgan çağdaki kadınlar, üçte birini de bebek ve çocuklar oluşturmaktadır. Sözü edilen bu iki yaş grubunun sağlık durumlarının istenilen düzeyde olmaması, ülkemizde genel sağlık sorunlarının önemli ve öncelikli konularından birini oluşturmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerdeki kadınlarımızın doğum öncesinde ve doğumdan sonraki dönem içinde, gerekli sağlık koşullarına uymamaları, anne ölümlerinin çok olmasına neden olmaktadır. Ayrıca kırsal kesimlerde, doğumun sağlık personeli değil de bu konuda uzman olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilmesi, ölüm olaylarını arttırmaktadır. Bu durum bazen hem anne hem de bebeğin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmaktadır. Bunun yanında yeni doğan bebeğin özellikle hayatının ilk ayı, çok özel bir dönem olması nedeniyle yakından izlenmesi gerekmektedir. Yurdumuzda özellikle kırsal kesimlerde bebek bakımı gereği gibi yapılamadığından, bebek ölüm oranları yüksek olmaktadır.

            Nüfus kaybının önemli etmenlerinden olan trafik kazaları da yurdumuzda son yıllarda artış göstermiştir. Bu kazalar sonucunda pek çok vatandaşımız yaşamını yitirmekte, pek çoğu sakat kalmakta ayrıca büyük maddi zararlar meydana gelmektedir. Bu kazaların oluşumunda özellikle sürücü, yaya ve yolcu olarak insan faktörünün çok büyük payı vardır. Bazı kara yollarımızın, artan trafiğe cevap verememesi de önemli bir etkendir. 2000 yılı itibariyle yurdumuzda 466 385 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 3941 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 115 877 vatandaşımız da yaralanmıştır.
    Trafik kazalarının azaltılması, düzenli ve güvenli bir trafik ortamının sağlanması için kişilerin yol ve trafik güvenliği konularında gereği gibi eğitilmeleri gerekir.

            Tifo, tifüs, dizanteri, kızıl, kızamık, salgın menenjit, verem, difteri, bulaşıcı sarılık, kolera vb. pek çok salgın hastalık da nüfus kaybına neden olmaktadır. Bütün bu bulaşıcı hastalıklar, insana birtakım yollarla bulaşır ve ölümlere neden olur. Bulaşıcı hastalıkların başkalarına geçmeden ortaya çıktığı anda önlenmesi ve insan kaybına neden olmaması alınacak bazı tıbbi tedbirlerle mümkündür.

            Doğal afetlerden olan depremler, sel baskınları, çığ düşmeleri ve yer kaymaları ile yangınlar da yurdumuzda az da olsa nüfus kaybına neden olan etmenlerdendir. Türkiye deprem kuşağı üzerinde yer alan bir ülkedir. Bu nedenle yurdumuzda yer yer değişik şiddetlerde depremler olmaktadır. Gerek depremlere, gerekse diğer doğal afetlere ve yangınlara karşı yeterince önlem alındığı takdirde bunların vereceği zararı en aza indirmek mümkün olabilecektir.

            Nüfus kaybına neden olan diğer bir etmen de savaştır. Savaşlar çeşitli nedenlerle ortaya çıkar. Çatışma sonucunda pek çok insanın yaşamını kaybetmesi, o ülkede nüfus kaybına neden olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ulu Önder Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesine bağlı kalarak zorunlu olmadıkça herhangi bir savaşa girmemektedir. Aynı zamanda savaşa neden olacak durumlardan kaçınmaktadır.

            Daha çok ekonomik nedenlerle gerçekleşen dış göçler de nispeten yurdumuzdaki nüfus kaybına neden olmaktadır. Ülkemiz nüfusunun artışına paralel olarak ekonomik imkanlarımızın ve iş olanaklarının artırılması ile bu durumun geçilebilir.

     

     

    TÜRKİYE'DE YERLEŞİM

            Konut Tipinde Etkili Faktörler

            1. İklim ve bitki örtüsü: Nemli iklim bölgelerinde genellikle ahşap evler, kurak iklim bölgelerinde ise toprak ve kerpiç evler vardır.örnek ; Karadeniz Bölgesinde ahşap, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinde kerpiç evler hakimdir.
            2. Doğal çevrede en fazla bulunan yapı malzemesi

            3. Ekonomik ve sosyal yapı: Göçebe hayatı sürdürenlerde konut genelde çadırdır.  
            4. Ekonomik olarak gelişmişlik
    arttıkça betonarme yapılar artmaktadır.
            5. Deprem bölgeleri


            Yerleşme Tipleri

    A-KIRSAL YERLEŞME
    Köy Kanunu'na göre nüfusu 2000'den az olan yerleşme birimlerine köy denir. Yurdumuzda muhtarlık olarak 37 bini aşkın köy vardır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. İş bölümü , alt yapı hizmetleri, eğitim –sağlık hizmetleri gelişmemiştir. Kırsal yerleşmelerde en büyük yerleşim birimi köydür. Köyden daha küçük olan yerleşim birimleri (köy altı yerleşmeleri) : Çiftlik , mezra, Kom , divan , yayla, oba gibi adlarla adlandırılır.

    KIRSAL YERLEŞME
    1.Toplu Yerleşme: Yağışın ve suyun az olduğu alanlarda görülür. İnsanlar su başlarında toplanmıştır. Yurdumuzun büyük bir kesiminde toplu yerleşme hakimdir.
    2.Dağınık Yerleşme:  Yağışın bol olduğu , su sıkıntısının olmadığı nemli iklim bölgelerinde eğimli arazilerde görülür. Evler arasında tarla , bağ ve bahçeler vardır. Yurdumuzda en fazla Doğu Karadeniz Bölümünde görülür.  

     
     

    Dağınık Yerleşime örnek

            Not: Dağınık ve toplu yerleşme üzerinde etkili olan faktörler: Yağış ve yer şekilleridir.

            Köylerimizin başlıca sorunları
            Köylerimizin sorunları, köyde yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarından kaynaklanır. Bu ihtiyaçların sıralanmasında sağlık, eğitim, aydınlanma, iletişim, ulaşım ve ısınma gibi sorunlar başta gelir.

            Sağlık sorunları

            Köylerimiz nüfusları az olan yerleşim yerleri olduğu için pek çoğunda hastane veya sağlık ocağı gibi kurumlar yoktur. Bu bakımdan ihtiyaç duydukları anda doktor, hemşire, sağlık memuru ve ebe gibi sağlık personelinden istifade etmeleri mümkün değildir. Bu gereksinimleri için en yakın kasaba veya kente gitmeleri gerekmektedir. Bu durum hemen müdahale edilmesi gereken hastalar için olumsuz sonuçlara yol açabilir. Özellikle anne ve çocukların, doğum anında ve sonrasında bir sağlık personeli kontrolünde olmamaları ölümlere neden olabilmektedir.

            Köylerimizde ayrıca yeterince gerekli önlemler alınmadığı için sıtma, verem ve çocuk felci gibi hastalıklar da sıkça görülmektedir. Devletimiz, halkımızın da desteğiyle köylerimizin sağlık sorunlarını planlı bir şekilde gidermeye çalışmaktadır.

            Eğitim sorunları
            Eğitim, toplumların kalkınmasında büyük önem taşır. Bu bakımdan devletimiz hemen hemen okulsuz köy bırakmamıştır. Ancak köylerdeki nüfusun çok hızlı artması, ulaşım, iletişim gibi sorunlarının henüz tamamıyla çözümlenememiş olması, buralardaki eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir.

            Özellikle köy okullarımızın bazılarında öğretimin henüz birleştirilmiş sınıflarda yapılması önemli bir sorundur. Bu okullarımızda zaman zaman öğretmen ve araç gereç sıkıntısı da çekilmektedir. Ancak devletimiz, köylerimizin eğitim sorunlarını çözmek için bazı projeler geliştirmiştir. Taşımalı eğitim sistemi, yatılı bölge okulları uygulaması ve ücretsiz kitap dağıtımı bunlardan bazılarıdır.

            İletişim sorunları
            Telefon, faks, radyo, televizyon, gazete vb. iletişim araç ve yayınlarının köylerimize ulaştırılması gerekmektedir. Köylerimizin pek çoğunda bu tür olanaklar sağlanmıştır. Vatandaşımız, yurt dışında bulunan bir yakınıyla kolayca haberleşebilmektedir. Günümüzdeki iletişim araç ve gereçleri, çağın gelişmelerine uygun olarak yurdun her köşesine ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

            Ulaşım sorunları
            Köylerimizin kalkınmasında yollar önemli bir etkendir. Köyde yaşayan vatandaşlarımız, ürünlerini kara yolu aracılığıyla pazar yerlerine götürürler ve sattıkları ürünlerin geliriyle geçimlerini sağlarlar. Bu bakımdan, köyleri daha büyük yerleşim birimlerine bağlayan yolların yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Ayrıca bu yolların yılın her gününde hizmete açık olması da önemlidir. Ancak köylerimizin bir kısmı doğal şartların yarattığı olumsuzluklar nedeniyle henüz bu olanaklara yeterli düzeyde kavuşmuş değildir. Her alanda olduğu gibi devletimiz bu konuda da halkımızın katkısıyla köylerimizin ulaşım sorunlarını çözmeye çalışmaktadır.

            Isınma sorunları
            Kırsal yerleşmelerden olan köylerimizde vatandaşlarımız ısınmak için yakıt olarak tezek, odun, kömür ve gaz kullanırlar. En yaygın olarak kullandıkları yakıt maddesi odun ve kömürdür. Odunun yaygın kullanımı ormanlarımızın bilinçsizce kesilip yok edilmesine neden olmaktadır. Bu olumsuzluğu gidermek için belediyelerin ve valiliklerin ortak planlama ve yardımıyla, köylerimizde kalitesi yüksek kömür kullanımının yaygın hale getirilmesi gerekmektedir.

            Aydınlanma sorunları
            Yurdumuzda bugün elektriği olmayan köy sayısı çok azalmıştır. Köylerimizin tümünün elektriğe kavuşturulması, aydınlanma ile birlikte çeşitli iletişim araçlarının kullanımını da artıracaktır. Böylece köylerimizde günlük yaşam kolaylaşacak; insanlarımız, yurdumuz ve dünya ile ilgili haberleri anında öğrenmiş olacaklardır.

            B-KENTSEL YERLEŞME  

            Sanayi, ticaret, eğitim ve yönetim alanlarında çalışan insanların yaşadığı büyük yerleşim birimleridir.
            Türkiye’de kentsel nüfus sürekli olarak artmaktadır. Sebebi ; köyden kente olan göçlerdir.
            Türkiye’de kentleşme hızı , sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum gecekondulaşmayı (Çarpık kentleşme) beraberinde getirmiştir. Ayrıca trafik, eğitim-sağlık problemleri , hava kirliliği ve fabrikaların kent içinde kalması gibi durumları oluşturmaktadır.
            Kentleşme hızının en fazla olduğu bölgemiz Marmara iken, en düşük olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.

            Bu yerleşmelerin köyden farkı, buralarda nüfusun daha fazla olması, çeşitli sanat ve sanayi kuruluşlarının bulunmasıdır. Ayrıca ticaretin yoğun olması, çarşı ve pazarının bulunması, ulaşım bakımından elverişli şartlara sahip olmaları da kentlerimizin başlıca özelliklerindendir.

            Kentlerimiz nüfuslarına göre;


            Küçük kentler (nüfusları 10 bin-25 bin arasında olanlar),

            Orta büyüklükteki kentler
    (nüfusları 25 bin-100 bin arasında olanlar),

            Büyük kentler
    (nüfusları 100 bin-500 bin arasında olanlar),

            Çok büyük kentler veya metropoliten kentler
    (nüfusları 500 binden fazla olanlar) olarak gruplandırılabilirler.

            Türkiye'de nüfus artış hızı büyük kentlerimizde yüksektir. İç göçlerin çoğu büyük kentlerimize doğru olmaktadır. Sanayi tesislerinin çokluğu, ticaretin, ulaşımın ve turizmin gelişmiş olması, sağlık ve eğitim hizmetlerinin fazlalığı nüfusun buralarda toplanmasına neden olmaktadır.

            Şehirler Fonksiyonlarına Göre Şu Gruplara Ayrılır:
            1.Tarım şehirleri: Ege Bölgesinde; Akhisar, Turgutlu, Salihli, Alaşehir, Ödemiş, Tire gibi. Marmara Bölgesinde ; Kırklareli, İnegöl, Lüleburgaz gibi. Karadeniz Bölgesinde; Bafra, Çarşamba, Giresun ,Rize, Düzce, Niksar gibi. İç Anadolu Bölgesinde; Karaman ,Aksaray, Akşehir, Kırşehir, Nevşehir, Niğde gibi:
            2. Ticaret Şehirleri:
    İstanbul, İzmir, Denizli, Manisa, Aydın, Ankara, Konya, Bursa, Kayseri, Eskişehir, Afyon, Malatya, Van ,Elazığ, Ş.Urfa, G.Antep gibi.
            3. Sanayi Şehirleri:
    İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, İzmir. Adana, Batman, Karabük Ereğli, Kırıkkale, Seydişehir, İskenderun gibi.
            4. Liman Şehirleri:
    İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Samsun, Trabzon, İskenderun, Zonguldak gibi
            5. Turizm Şehirleri:
    İstanbul, İzmir,Çeşme, Antalya, Bodrum; Marmaris,Fethiye, Kuşadası Alanya, Mersin, Bursa, Bolu, Nevşehir (Ürgüp-Göreme) gibi.
            6. İdari Şehirler: 
    Ankara (başkent), İstanbul, Bursa, Konya, Edirne (geçmişte başkent olmaları)
            7. Askeri Şehirler:
    Sarıkamış, Çorlu, Erzurum, Konya, Malatya , Kırkağaç, Manisa gibi.
            8. Kültürel Şehirler: İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere bazı yerleşim merkezlerimizin gelişmesinde o merkezlerde bulunan üniversiteler de etkili olmuştur.

            Kentlerimizin başlıca sorunları
            Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da hızlı bir kentleşme süreci yaşanmaktadır. Bir yandan, mevcut kentlerimiz büyürken bir yandan da yeni kentler ortaya çıkmaktadır.

            Bu gelişmelere paralel olarak kentlerimiz birçok sorunla da karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların başında, konut yetersizliği gelmektedir. Çeşitli nedenlerle nüfusu hızla artan büyük kentlerimizde mevcut konutlar, ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu durum, sağlıksız ve plansız bir şekilde yapılan gecekonduların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu da kentlerimizin plansız bir şekilde büyümesine ve çarpık bir görünüm almasına yol açmaktadır. Hızlı nüfus artışı, bu kentlerimizde içme ve kullanma suyunun sağlanmasında da güçlüklerle karşılaşılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, alt yapı sisteminin yetersiz olması yapılması gereken hizmetleri aksatmaktadır.

            Büyük kentlerimizin bir diğer önemli sorunu da kent içi ulaşımdır. Kentlerimiz büyüyüp geniş alanlara yayılırken, buradaki ulaşım sistemi aynı hızla gelişememektedir. Bu da trafik sıkışıklığı, ulaşım güçlüğü, zaman ve enerji kaybına neden olmaktadır. Ancak büyük kentlerimizin bazılarında, son yıllarda toplu taşımacılıkla bu sorunlar çözümlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi yerlerde kent içi ulaşımı rahatlatmak için belediye ve halk otobüsleri ile dolmuş ve taksi sayıları artırılmış, metro ve raylı sistem çalışmaları başlatılmıştır. Ankara'da kısa bir süre önce hizmete giren Metro ve Ankaray, başkentimizin ulaşım sorununu büyük ölçüde azaltmıştır. Bu türlü çalışmalar, diğer büyük bazı kentlerimizde de başlatılmıştır.

            Günümüzde giderek artan sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan çevre kirliliği de büyük kentlerimizin önemli sorunları arasına katılmıştır. Sanayi kuruluşlarının bacalarından çıkan gazlar, taşıtların egzoz gazları, soba, kalorifer vb. yerlerden havaya karışan gazlar ile sanayi atıkları, kentlerde çevre kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirlilik, özellikle kış mevsiminde kendini göstermektedir. Bu bakımdan çevre kirliliği daha çok bu mevsimde, insan sağlığını tehdit etmekte ve ölümlere neden olmaktadır. Bacalara filtre takılması, sanayi tesislerinin kent dışına taşınması, kaliteli kömür kullanılması veya doğal gaz kullanımının artırılması bu tehlikeleri büyük ölçüde önleyebilecektir.

            Hızlı nüfus artışının yaşandığı kentlerimizde gürültü de insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaştığında önemli bir sorun olarak görülmektedir.

            Bütün bu sorunların yanında okulların kapasitelerinin yetersiz kalması da söz konusudur. Bu durum kentlerimizdeki okullarda ikili öğretim yapılmasına neden olmaktadır. Ayrıca sağlık kuruluşlarının, yeşil alan ve spor tesislerinin yetersiz kalması da hızlı nüfus artışının yarattığı sorunlardandır.

            Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması veya en aza indirilmesi, insanların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi ve köyden kente göçün durdurulmasıyla mümkün olacaktır.

    TÜRKİYE'NİN KONUMU, YÜZÖLÇÜMÜ

         Türkiye kuzey yarımkürede, Asya ve Avrupa kıtaları üzerinde yer alır. 26-45 doğu meridyenleri ile 36-42 kuzey parelelleri arasındadır.

          Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 814.578 km2dir. Yüzölçümünün %3'lük bölümü Avrupa kıtasında yer alan Trakya topraklarıdır. Asya kıtasında yer alan %97'lik kısmı na ise Anadolu denir.

          Dikdörtgeni andıran ülkenin genişliği yaklaşık 550, uzunluğu 1500 km kadardır. Doğu'daki en uç noktası, İran ve Nahcivan sınırlarının kesişme noktasıdır. En batı ucu ise Gökçeada'daki Avlaka burnudur. Kuzeyde en uzak sınır noktası Sinop ilindeki İnceburun, en güney ucu da Hatay ilindeki Beysun köyüdür.

          Deniz sınırlarının uzunluğu 8333 km, kara sınırları ise 2875 km'dir. Bu yüzölçümü ile Türkiye, İran dışındaki bütün komşularından daha geniş topraklara sahiptir.

          Yurdumuz toprakları, en ilkel insan topluluklarından başlayarak birçok uygarlıkların beşiği olmuştur. Avrupa ve Asya arasında uzanan bir köprü olarak her zaman önemini korumuştur.

          Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusu yaklaşık 63 milyondur. Nüfusun 2000 yılında 65.5 milyon, 2010 yılında ise 74 milyon olacağı tahmin edilmektedir. 

          Nüfus dağılımı bakımından Türkiye'deki coğrafi bölgeler farklı özellikler gösterir. Ülke nüfusunun hemen hemen yarısı kıyı bölgelerinde toplanmıştır. İç bölgeler ise genel olarak daha az nüfusludur. Türkiye'de 1950'lerden itibaren nüfus artışı teşvik politikası terkedilerek, nüfus planlamasına geçilmiştir.

    TÜRKİYE'NİN İKLİMİ

         Yurdumuz kuzey yarım küredeki ılıman iklim kuşağındadır. genelde dört mevsim vardır. Ancak denizlerin ve dağların etkisiyle iklim her yörede aynı geçmez.

          Türkiye'de başlıca üç iklim tipi görülür:

          1-AKDENİZ İKLİMİ  : Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlıdır. en çok yağış kış mevsiminde görülür. Doğal bitki örtüsü makiler ve çam ormanlarıdır. Makiler her mevsim yeşil kalan bodur bitkileridir. Keçiboynuzu, mersin, böğürtlen, delice, bodur meşe, defne, bodur ardıç... gibi çeşitleri vardır. Yurdumuzun Güney Marmara, Kıyı Ege ve Akdeniz bölgelerinde bu iklim hüküm sürer.

          2-KARADENİZ İKLİMİ : Her mevsimi yağışlı ılıman bir iklimdir. yazları serin, kışları ılık geçer. en çok yağmurlar sonbaharda yağar. Doğu Karadeniz bölümü ülkenin en yağmurlu yöresidir. Yurdumuzun en ormanlık alanı bu bölgedir.

          3-KARA İKLİMİ (Karasal İklim) : Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Yağmurlar en çok ilkbaharda yağar. İç Anadolu'da, az yağışlı, kışları soğuk yazları sıcak bir kara iklimi vardır. Buralarda ilkbaharlar çok güzel olur.

          Doğu Anadolu'daki kara ikliminde kışlar çok sert ve uzun geçer. yurdumuzun en soğuk yöresi Erzurum-Kars civarıdır. Kışın ısı eksi 45-47 derece olur. 7-8 ay kış yaşanır.

          Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise yazları çok sıcak geçen bir kara iklimi vardır. Yağışları çok azdır. Urfa, Mardin, Diyarbakır yöresinde yazın sıcaklığın 45 dereceye çıktığı olur. kara ikliminde yağışlar az olduğundan toprak bozkır durumundadır. Bahar yağmurlarıyla yeşeren yamaçlarda renk renk çiçekler açar. Bodur yeşillikler görülür. Yaz kuraklığında hepsi kurur. Ağaçlar daha çok akarsu boylarındadır.

            Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklık dağılışına baktığımızda ;

            - En sıcak Yerler: YAZ → G.D.ANADOLU         (Nedeni; nem farklılığı)
                                              KIŞ → AKDENİZ’dir.

            - En Soğuk Yerler:
    YAZ-KIŞ K.D.ANADOLU’dur. (Erzurum, Kars,A ğrı)
            - En fazla Sıcaklık Farkı:
    K.D.ANADOLU (30°C)
            - En Az ise:
    D.KARADENİZ’dir. (15°c)

            Ortalama Sıcaklık Dağılışı:

            - Kıyılar iç kesimlere göre daha sıcaktır. Kıyılarda sıcaklığın dağılışı enleme göre (güneyden kuzeye doğru azalır) paralellik gösterir.
            - İç kesimlerde ise sıcaklık yükseltiye göre (batıdan doğuya doru azalır) paralellik gösterir.

           
    Kış Sıcaklık Dağılışı: Kışın iç ve doğu kesimler kuzeyden gelen hava kütlelerinin etkisiyle çok soğur. Akdeniz bölgesi ise enlem faktörü sayesinde daha sıcaktır. Kuzey kıyılara gidildikçe bu sıcaklık azalır ama D.Karadeniz’de föhn rüzgarlarının etkisi ve Gürcistan’daki Kafkas dağlarının Sibirya’dan gelen soğuk havayı engellemesiyle kış sıcaklığı Marmara’dan daha yüksektir.



            Yaz Sıcaklık Dağılışı: Yazın Güneydoğu Anadolu enlemin etkisinin yanı sıra Afrika’dan gelen çöl rüzgarlarıyla kavrulur. Yüksekliğin etkisiyle Kuzeydoğu Anadolu yazın en serin yerdir. Kıyı kesimlerde de yazın nemlilik sayesinde aşırı sıcaklar olmaz.

            Türkiye’de Don Olayları ve Önemi:
    Don olayları da kıyıdan iç kesimlere ve batıdan doğuya gidildikçe artar. Bu olayı tarım yerleşme ve ulaşım gibi etkinlikleri çok etkiler. Özellikle mevsim normali dışındaki donlar ve dona alışkın olmayan Akdeniz bölgesi tarım ürünleri büyük zarar görür. Yollarda kazalara ve trenlerin raydan çıkmasına neden olur. Kışın görülen donlar bahar aylarındaki kadar zararlı olmaz. Çünkü karla kaplı tarım alanları dondan korunmuş olur.

            Türkiye’de Yağış Çeşitleri ve Önemi


            YAĞMUR: İkiye ayrılır. Küçük taneli ve yavaş yağana ÇİSELİ, iri taneli ve hızlı yağana SAĞANAK yağış denir. Çiseli yağmur daha zararsızdır. Ancak sağanak yağışlarla toprak fazla yağışı hemen ememez ve sellere, dolayısıyla erozyona neden olur. Tarımsal alanların, hidroelektrik santrallerinin su ihtiyacı, kurak bölgelerin içme ve sulama suyu, meraların yeşerebilmesi (hayvancılık açısından) yağmurların etkisiyle olur. Buda insan hayatı için çok önemlidir.

            KAR:
    Kar aşırı yağmadıkça tarımsal ürünlere zarar vermez hatta onları dondan korur. Yavaş yavaş eriyerek erozyona sebep olmaz, toprağın su ihtiyacını karşılar yeraltı sularını besler. Ancak aşırı olanı ulaşımı etkiler. Karın yerde kalma süresi B ’dan D ’ya doğru artar.

            DOLU: Zararlı etkileri fazla olan bir yağış çeşididir. Yere düşünce çabuk erir ve sellere yol açar, tarım ürünlerine ve hatta eşyalara zarar verir.

    Bol Yağışlı Yerler (+1000 mm)  Kurak Yerler (-500 mm)
    -D.Karadeniz
    -B.Karadeniz
    -G.D.ve Orta Toroslar
    -D. Ve İç Anadolu’daki yüksek yerler
    -Iğdır ovası
    -Konya Ovası
    -Tuz Gölü Çevresi
    -G.D.Anadolu’nun güneyi
    -D.Anadolu’daki çukur ovalar.

            SİS: Kara, Kıyı Yamaç(orografik) ve cephe sisleri gibi çeşitleri vardır. Görüş mesafesi 1 km’den az olduğunda meteorolojik anlamda o gün sisli gün sayılır. En fazla sisli gün sayısı İç Anadolu’dadır. Akdeniz kıyı kesiminde ise sis neredeyse hiç görülmez. Ulaşımı olumsuz etkiler.

            Türkiye’de Yağışın Dağılışı


            Türkiye’de genel olarak kıyı kesimler ve yüksek dağ yamaçları bol yağışlı denize kapalı iç kesimler ve çukur yerler az yağışlıdır. Buna göre;

    TÜRKİYE‘NİN YER ŞEKİLLERİ,

    OLUŞUMU VE GENEL ÖZELLİKLERİ

            Ülkemizin yer şekilleri de dünyadaki diğer yerler gibi İç ve Dış Kuvvetlerle oluşmuştur.

            İç Kuvvetler:
    Volkanizma, Depremler ve Tektonik Hareketlerdir. Bunlar yeryüzünü çok hızlı şekillendirirler ve büyük yer şekilleri oluştururlar. Bu kuvvetlerin sonucunda yer şekilleri yükselir, kıvrılır yada kırılır, yeni dağlar yada çukur alanlar oluşur v.s.

            Dış Kuvvetler:
    Akarsular, Buzullar, Rüzgarlar, Dalgalar gibi aşındırıcı güçlerdir. Bu güçler yavaş şekillendirme yaparlar. İç kuvvetler yeryüzüne engebe kazandırırken dış kuvvetler onları törpüleyip aşındırarak aşınan malzemeyi çukur alanlara doldururlar. Böylece yeryüzünü düzleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu aşındırma ve biriktirmenin son safhası ise dümdüz yeryüzü yani Peneplenler ’dir.

            İç ve Dış kuvvetlerin faaliyetleri günümüzde hala devam etmektedir. Oluşumu milyonlarca yıl öncesine dayanan ülkemizin oluşumunu jeolojik zaman çizelgesi içerisinde inceleyelim.

            1.ZAMAN:
    (4 milyar yıl öncesi) Türkiye ’nin arazisinde Tethys Denizi vardı. Daha sonra bu denizin tabanı yükselerek ülkemizin çekirdeğini oluşturmuştur. 1. Zamanda oluşmuş araziler sertleşmiş (Masif) haldedir. Bu yüzden esnemezler, kırılmazlar. Trakya ’da Yıldız Dağl. Ege’de Menteşe, İç Anadolu’da Kırşehir ve Doğuda Bitlis masif alanlardır. Bu zamanda gür olan bitki örtüsü kalıntıları bu günkü Taşkömürü yataklarını oluşturmuştur.

            2.ZAMAN:
    (360 Milyon yıl önce) Bu zamanda yerkabuğu hareketleri (Tektonizma) fazla olmamış. Ülkemizin su yüzüne çıkan masif alanları dış kuvvetlerce aşındırmalara maruz kalmıştır.

            3.ZAMAN:
    (160 Milyon yıl önce) Bu zaman da Alp- Himalaya kıvrım kuşağı ile ülkemizin arazisi de yükselmeye uğramış ve Anadolu Yarımadası genel görünümünü almıştır. Bunun sonucunda Toroslar ve K.Anadolu Dağ Kuşakları oluşmuştur. Volkanizma ve faylanma etkili olmuş, Volkan dağları oluşmuştur. Bu zamandan kalan bitki kalıntıları ise bu günkü Linyit Yataklarının oluşmasını sağlamıştır. Ayrıca Petrol, Tuz ve Bor Mineralleri de bu zamanda meydana gelmişlerdir.

            4.ZAMAN:
    (2 Milyon yıl öncesinden günümüze) Buzul Dönemi ve Buzul sonrası diye iki dönem yaşanmıştır. Ülkemiz son şeklini almıştır. (Delta ovaları ve Akarsu sistemi oluşmuş) Ege denizi ’nin olduğu Egeit karası çökerek Ege Denizi, bunu takiben İst. ve Ç.Kale Boğazları oluşmuştur. Bugün bu çökme Marmara, Karadeniz ve Akdeniz Havzalarında hala devam etmektedir.

            Türkiye’nin Yerşekillerinin Genel Özellikleri

            1) Ülkemiz yükseltisi fazla olan bir ülkedir. Ortalama 1132 m. İle Avrupa’nın en yüksek ülkesidir. (Asya; 1000m. Avrupa; 300m.)

            Bu durumun nedeni;

            · Alp-Himalaya Orojenezi sunucu oluşan genç bir arazi olması,

            · Epirojenik hareketlerle toptan yükselmiş olmasıdır.(Ancak yüksek olmasının yanı sıra iç kısımlarında birçok çöküntü ovası bulunmaktadır. Erzurum, Muş ovaları v.s.)

            2) Ülkenin dağlarının Doğu-Batı uzantılı olması, (Alp-Himalaya kuşağının arasında kaldığı için)

            3) Kuzey ve Güneyde uzanan sıradağlar Doğuda birleşirler buda Doğunun yükseltisini arttırmıştır,

            4) Kuzey ve Güneyde kıyıya paralel uzanan dağlar bu kıyıların girintisi çıkıntısı az sade bir özellik göstermesini sağlamıştır.

            5) Türkiye’de batıdan doğuya gidildikçe yükselti artar.

            Sonuç; Türkiye yükseltisi fazla ama yerşekilleri yönüyle çok çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Bu da çok çeşitli iklim tiplerinin görülmesine, tarımsal ve doğal bitki örtüsü çeşitliliğinin artmasına neden olmuştur.

      Türkiye’de dağlar çok geniş bir alan kaplar. Dağ; çevresine göre 500m. Ve daha yüksek kabarıklıklardır. Bazıları tek bulunurken bazıları da sıradağlar şeklindedir.

    TÜRKİYE’NİN DAĞLARI

             Oluşumlarına göre dağlar ikiye ayrılır.

            1-Orojenik Hareketlerle Oluşan Dağlar:

             Orojenez dağ oluşumu demektir. Yan basınçla sıkışan yerkabuğu plakaları kıvrılarak yada kırılarak engebe kazanır ve sıradağlar oluşur. Ülkemizde orojenez iki şekilde görülür. A) Kıvrılma ile B) Kırılma ile

            a) Kıvrım Dağları: Orojenez sonucu esnek tabakalar kıvrılarak yükselir ve sıradağlar oluşturur. Ülkemizdeki dağlar Alp-Himalaya orojenezi sonucu oluşmuştur. Kuzey Anadolu ve Toros Dağları bu şekilde oluşmuştur.

             Kıvrılma sonucu yüksekte kalan kubbemsi kısımlara Antiklinal, alçakta kalan çanaksı yapıya ise Senklinal denir. Bu oluşumda da bazen kırılmalar dolayısıyla senklinaller boyunca fay hatları oluşabilir. Ülkemizi K.Anadolu

            b) Kırık Dağları: Orojenez sonucu sert tabakalar kıvrılmaz kırılır. Böylece yükselen kısımlar (Horst) sıradağları oluştururken, Alçalan kısımlar Çöküntü ovalarını (Graben) oluştururlar. Horst ve Grabenler arasında ise kırıklar (Fay Hatları) bulunur. Bu yüzden buralar hem deprem alanlarıdır hem de kaplıca kaynaklarının sık görüldüğü yerlerdir. Ege bölgesinde kıyıya dik uzanan dağlar bu şekilde oluşmuşlardır.

            2- Volkanizma ile Oluşan Dağlar:

             Yerin derinliklerindeki mağmanın yerkabuğunun zayıf ve çatlak kısımlarından yer üstüne çıkmasıyla oluşan genelde tek dağlardan ibaret olan dağlardır.

             Not: Volkanik sahalar mineralce zengindir. O yüzden tarım arazileri de çok verimlidir. Ayrıca maden bakımından da zengin alanlardır.

     image005.gif (5857 bytes)

            Türkiyedeki volkanik dağlar;

            Marmara Bölgesi : Uludağ

            G.Doğu Anadolu Bölgesi : Karacadağ

            Karadeniz Bölgesi : Köroğlu Dağları

            Akdeniz Bölgesi : Hassa Bölgesi (Hatay)

            Ege Bölgesi : Kula Tepeleri (En genç)

            Doğu Anadolu Bölgesi : Ağrı ,Tendürek, Nemrut, Süphan Dağları

            İç Anadolu Bölgesi : Erciyes, Melendiz, Hasandağ, Karadağ, Karacadağ.  

    TÜRKİYE'DEKİ DAĞLARIN DAĞILIŞI

            Kuzey Anadolu Dağları: Karadeniz kıyısı boyunca uzanan sıradağların kapladığı alana Kuzey Anadolu Dağları denir. Doğuda Rize Dağları (Kaçkar Tepesi 3937m) ortada Canik dağları, batıda İsfendiyar Dağları vardır. 2.sırada yçne doğudan, Mescid, Kop, Ilgaz ve Köroğlu dağları bulunur.  Alp-Himalaya sisteminin kuzey kanadını oluşturur. Kocaeli Yarımadasından Gürcistan’a kadar uzanır. Bu uzanış boyunca dağlar Batı Karadeniz’de yükselir Orta Karadeniz’de 1000m. lere alçalır D.Karadeniz’de  ise tekrar yükselerek 3000 m. nin üstüne çıkar.

    image006.gif (28911 bytes)

            K.Anadolu Dağları kıyıya paralel uzanırlar. Bu yüzden bol yağış alan kıyı kesimde fındık, çay gibi mono kültür ürünler yetiştirilir. Ayrıca ormanlarında sık olmasını sağlar. 

            Güney Anadolu Dağları: Alp sisteminin güney koludur. Toros Dağları da denir. Girit ve Rodos Adalarından başlar İran’a kadar uzanır. Batı, Orta ve Güneydoğu Toroslar olarak üç bölüme ayrılırlar. Batı Toroslar Antalya Körfezi'nin iki yanında uzanırlar. Göller Bölgesi'ni içine alırlar. Orta Toroslar ise Adana yöresini  batı, kuzey ve doğudan çevirirler. Güneydoğu Toroslar da  İskenderun Körfezi'nden başlar bir yay çizerek Van Gölü'nün güneyinden Hakkari'ye ulaşırlar. Bu dağlar özellikle Taşeli Yarımadası karstik arazilerden oluşmuştur. Bir sürü karstik şekle rastlanır.

    image007.gif (18795 bytes)

            Batı Anadolu Dağları: Kıyılarda ve iç batı kısımda olarak iki bölümde ele alabiliriz. Madra, Yunt, Aydın, Menteşe dağları kıyıda, Türkmen ve Emir dağları, Murat Dağ iç kısımlardadır. Marmara Bölgesi'nde dağlar azdır. Daha çok verimli ovalar vardır. Kaz dağları, Uludağ, Yıldız dağları ve Tekirdağ en bilinenleridir.

            Kırıklı yapıda olduklarından horstlar şeklinde oluşmuşlardır. Aralarında ise Grabenler yani çöküntü ovaları uzanır. Denize dik uzandıkları için;

    ·  İç kısımlara ulaşımı zorlaştırmazlar.

    ·  Kıyıların çok girintili  çıkıntılı olmasını sağlamıştır.

    ·  İklimin iç kısımlara kadar girebilmesini sağlamış. Bu da tarımı olumlu etkilemiştir.

     

          İç Anadolu Dağları: İç kısımlar daha çok yüksek yaylalarla çevrilidir. Burada tek dağlar, volkanlar ve yüksek ovalar vardır.

          Elmadağ, Akdağlar, Tecer, Erciyas, Karacadağ, en belli başlılarıdır. Cihanbeyli, Bozok, Obruk, Uzunyayla İç Anadolu'nun büyük platolarıdır.

          Doğu Anadolu Dağları:Burası yurdumuzun en yüksek ve engebeli bölgesidir. ortalama yükseklik  2000 metreyi geçer. Tekdağlar, sıradağlar, sönmüş volkanlar ve yüksek ovalar vardır.

          Munzur Dağları, Palandöken ve Bingöl Dağları, allahüekber dağları, Erzurum-Kars platosu bölgeyi kaplar. Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı ve Küçük Ağrı buradadır. Yükseklikleri 5137-5165 metreyi bulur. Tendürek, Süphan Nemrut ünlü sönmüş volkanlardır.

    NOT :        Dağların Ekonomiye Etkileri

    Olumlu Etkileri

    • Kıyı kesimleri iç bölgelerden ayırarak kıyıların yağışlı iç kısımları karasal olmasını sağlamış Bu durum mevsim çeşitliliğine neden olmuştur. Bu durumda tarımsal ürün çeşitliliğine imkan sağlar.

    • K.A.D.’da gür ormanlar oluşmuştur.

    • Dağlar akarsuların su deposudur.

    • Yaban hayatının yaşama alanlarıdır.

    • Yer altı kaynaklarının temel depo alanlarıdır.

    • Avcılık,Dağ Sporları ve Kış Turizmine imkan sağlarlar.

    •  Yaylacılık faaliyetleri ile hayvancılığı destekler.

    Olumsuz Etkileri

    • Ulaşımı zorlaştırır. Yol yapım maliyetlerini arttırır.

  • Heyelanların fazla olduğu yerlerde can ve mal kayıplarına neden olurlar. 
    Tarım ve Yerleşme alanlarının sınırlanmasına neden olur.

 

TÜRKİYE‘NİN PLATOLARI

        Plato: Fiziki coğrafya terimidir. Yer şeklini ifade eder. Çevresine göre alçakta kalmış, akarsularca parçalanmış dalgalı ve eğimli geniş düzlüklerdir.

        Yayla: Beşeri ve Ekonomik coğrafya terimidir. Belli bir şekli olmayan geçici bir yerleşim ve ekonomik etkinlik alanıdır. G.D.Anadolu’da Hayvancılığa yönelik yapılırken Karadeniz ve Akdeniz yaylacılığı genellikle Sayfiye (Dinlenme) amaçlıdır.

        Ülkemizde platolar çok geniş alanlar kaplar çünkü 4.zamanda epirojenez ile yükselen ülkemiz daha sonra akarsularca aşındırılarak platoların yayılış alanı haline gelmiştir. Platoların yükseltisi de Batıdan Doğuya doğru artar.

        Ülkemizdeki Plato Çeşitleri

        Aşındırma Platoları: Daha önceden aşınımını tamamlamış ve düzleşmiş platoların tekrar yükselmesi ve akarsularca parçalanması ile oluşmuşlardır. KOCAELİ PLATOSU

        Tabaka Düzlüğü Platoları: Kalın ve sert arazilerin çevresinin aşınmasıyla yüksekte kalması sonucu oluşan geniş dalgalı düzlüklerdir. İç Anadolu’da CİHANBEYLİ, OBRUK v.s.

        Lav Platoları: Volkanizma sonucu yeryüzüne yayılan yüksek lav yığınlarının akarsularca parçalanmasıyla oluşurlar. D.Anadolu’da ERZURUM-KARS, NEVŞEHİR-ÜRGÜP ÇEVRESİ PLATOLARI gibi.

        Karstik Platolar: Kalkerli (Kireçtaşı) araziler üzerinde oluşurlar. Akdeniz çevresinde görülür. TAŞELİ PLATOSU gibi.

        TÜRKİYE'DEKİ PLATOLARIN DAĞILIŞI

        İç Anadolu: Cihanbeyli, Obruk, Haymana, Uzunyayla ve Bozok Platoları.
    
   Marmara Bölgesi :
Çatalca-Kocaeli Platoları
      
 G.Doğu Anadolu Bölgesi:
Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin Eşiği
       
Akdeniz Bölgesi :
Taşeli Platosu
   
    Ege Bölgesi :
Yazılıkaya ve İç Batı Anadolu Platoları
      
 Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum-Kars, Ardahan Platoları

        Platoların Ekonomiye Etkileri

        Yüksek platolar yaz aylarında hayvancılığa dayalı yaylacılık alanları olarak kullanılırlar.
        Alçak platolar ise tarım alanlarıdır. Ancak kuru tarım yapılabilir. Az su isteyen Buğday, Şekerpancarı, Arpa v.s. ekimi yapılır.
        Yüksek platolarda yerleşme seyrektir. Ülkemizin en tenha yerlerinden biri de Taşeli Platosu’dur
.


TÜRKİYE‘NİN OVALARI

        Çevresine göre alçakta kalmış çoğu akarsuların biriktirmesiyle alüvyon dolgu alanı haline gelmiş geniş düzlüklerdir. Çevrelerine göre alçakta olmalarına karşın denizden yükseklikleri farklıdır. (Yüksekova 2000m., Adapazarı Ovası 17m. gibi)

        Oluşumlarına Göre Ovalar

        Tektonik Ovalar: Çöküntü ovaları da denir. Yerkabuğu hareketleri sonucu yükseltiler arasında çukurda kalan yada çöken sahaların zamanla alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuşlardır. ERZURUM, ERZİNCAN, B. VE K. MENDERES OVALARI

        Delta Ovaları: Akarsuların taşıdığı malzemeyi denize döküldükleri sığ kıyılarda biriktirmesiyle oluşan kabaca üçgen şekilli ovalardır. BAFRA, ÇARŞAMBA OVALARI

        Gölyeri Ovaları: 3. Zamanda çok geniş alan kaplayan göllerin sularının çekilmesiyle ortaya çıkan geniş düzlüklerdir. TUZ GÖLÜ, AKŞEHİR GÖLÜ, EBER GÖLÜ

        Karstik Ovalar: Karstik arazilerde dolin ve uvalaların birleşip genişlemesiyle oluşmuş ovalardır. Akdeniz Bölgesinde örnekleri görülür. MUĞLA, ELMALI, KESTEL OVALARI

        Dağ Eteği Ovaları: Dağların eteğinde dağdan inen akarsuların biriktirdiği alüvyonlarla oluşmuş az eğimli düzlüklerdir. BURSA OVASI, NUR DAĞL. ETEKLERİ (İSKENDERUN)

        Bulundukları yere göre Ovalar

        A) İç Ovalar: D.Anadolu'daki gibi dağların arasındaki tektonik çukurlarda oluşmuş ovalardır. Erzurum, Muş, Erzincan v.s. İç Anadolu'daki gibi platolar arasına gömülmüş ovalardır. Konya , Aksaray ovaları gibi.
        Tektonik kökenli oldukları için fay hatları üzerindedirler ve deprem alanlarıdır. Dolayısıyla fay kaynakları ve kaplıcalar sıkça görülür. Bazı iç ovalar plato-ova arası bir geçiş şekline benzerler böyle şekillere
HAVZA denir. Ergene havzası, Diyarbakır, Malatya Havzası gibi. Akdeniz'deki bazı iç ovalarda karstik ova şeklindedir.

        Bölgelere Göre Önemli İç Ovalar;

        İç Anadolu: Konya, Kayseri, Ankara Ovaları
        Marmara Bölgesi : Ergene, Bursa, Adapazarı, Balıkesir Ovaları
        G.Doğu Anadolu Bölgesi: Diyarbakır, Antep Ovaları
        Akdeniz Bölgesi : Burdur, Amik, Isparta, Elmalı, Kestel (Karstik)
        Ege Bölgesi : Bergama, Torbalı, Ödemiş, Salihli, Manisa, Afyon Ovaları
        Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum, Malatya, Muş, Iğdır Ovaları

        B) Kıyı Ovaları: Akarsuların kıyılarda oluşturduğu delta ovaları ve diğer kıyı şeridi düzlüklerdir.

        Başlıca Delta Ovaları; ÇARŞAMBA (Yeşilırmak), BAFRA (Kızılırmak), SAKARYA (Sakarya), SİLİFKE (Göksu Irmağı) ÇUKUROVA (Seyhan, Ceyhan), DİKİLİ (Bakırçay), B. Ve K. MENDERES OVALARI

        Kıyı Şeridi Ovaları; Dalaman, Köyceğiz, Manavgat, Finike ....

        Ovaların Ekonomiye Etkileri

        1. Tarımsal etkinlik sahalarıdır.
        2. Hayvancılığa Katkısı vardır.
        3. Ulaşıma elverişlidir.
        4. Yerleşmeye uygun alanlardır.
        5. Su kaynakları bakımından zengindirler. (Artezyen, kuyu, göl v.s.)

        Ovaların Sorunları

        1. Sanayi kuruluşlarıyla dolmaktadırlar.
        2. Tuğla, Kiremit v.s. yapımı için toprak ihtiyacı ovalardan karşılanmakta buda toprak kaybına yol açmaktadır.
        3. Taban suyu yüksek yerler bataklığa dönüşmektedir.
        4. Sanayi atıklarınca kirletilmektedirler
.

TÜRKİYE'NİN DENİZLERİ

     Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'nin deniz sınırları, ülkeyi yalnızca yakın bölgelerle değil, bütün dünya ile komşu haline getirir. bu uzun kıyılar ve kıtalararası köprü niteliği nedeniyle ülke, büyük ticaret ve göç yollarının merkezi olmuştur.

      Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz, batıda Ege Denizi, Anadolu ve Trakya toprakları arasında güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı yer alır. Bunlardan Akdeniz Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna, Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz, Umman Denizi ve Hint Okyanusuna bağlanır. 

 

      Karadeniz, az girintili çıkıntılı kıyılara sahiptir. Burada dağlar kıyıya paralel uzanır. Doğal olarak Sinop ve Zonguldak limanları vardır. Diğer kıyı şehirlerinde limanlar yapılmıştır. Tuzluluk derecesi binde 18 kadardır.

 

      Marmara bir iç denizdir. İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e Çanakkale Boğazı ile Ege Deniz'ine açılır. İstanbul Boğazı'nın uzunluğu 31-33 km olup en dar yeri 700 metre kadardır.

 

       Çanakkale Boğazı ise 65-68 km uzunluğundadır. En dar yeri 1300 metredir.

  Resim:Dardanelles map2.png

      Ege Denizinin kıyıları çok girintili çıkıntılıdır. Limanlar, körfezler, koylar, yarımadalar, adalar pek çoktur. burada Batı Anadolu Dağları kıyılara dik olarak indiği için aralardaki çukur alanlara deniz sokulmuştur. Ege Denizi'ndeki İmroz ve Bozca'da bize ait olup diğer adalar komşumuz Yunanistan'a aittir.   

 

      Yurdumuzun en tuzlu denizi binde 38 ile Akdeniz'dir. Akdeniz kıyılarında Toros Sıra dağları, kıyıya paralel uzanır. Bu nedenle kıyı pek girintili çıkıntılı değildir. Antalya, Mersin, İskenderun en önemli körfezlerdir. 
 

Türkiye'de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Şekiller

        Dalga ve Akıntılar aşındırma ve biriktirme yoluyla şekillendirmeler yaparlar. Akıntılar    ülkemiz   kıyılarında pek etkili olmayıp daha ziyade dalgalar şekillendirme yaparlar.

        Falez (Yalıyar): Dalgaların kıyıya inen dik yamaçları dövmesiyle oluşan dik yamaçlı yada altı   oyulmuş kıyılardır.

        Ülkemizde en çok Karadeniz kıyılarında Ordu-Sinop kıyılarında, Akdeniz’de Teke ve Taşeli Y.Adl.’da, Ege bölgesindeki dik yamaçlı kıyılarda yer yer falezlere rastlanır.

        Kumsal (Plaj): Dalgaların kıyıdan kopardığı malzemeler zamanla aşındırılarak ufalanır ve genişliği 50m. Civarlarında olan kum yığınlarını şeritler halinde kıyıya biriktirir. Bu oluşum falezli dik kıyılar dışındaki alçak yamaçlı sığ  kıyılarda oluşur. Orta ve Batı Karadeniz'de, Antalya-Mersin kıyı hattında ve Ege kıyılarında grabenlerin uzandığı kıyı bölümlerinde birçok plajlar oluşmuştur.

         Bu oluşum alanları  deniz turizmi açısından önemli alanlardır.

        Kıyı Oku (Kordonu): Dalga ve akıntıların ufaladığı malzemeyi sığ olan koyların ağızlarında biriktirmesiyle denize doğru ilerleyen çıkıntılardır.

        Lagün (Deniz Kulağı): Koy ağzında gelişen kıyı oklarının koyun ağzını kapatıp denizden ayırması ve koyu bir göl haline getirmesiyle oluşur.

         B. ve K. Çekmece, Durusu, Ölüdeniz bu şekilde oluşmuş göllerdir.

        Tombolo: Kıyı yakınlarındaki bir adanın kıyı okunun gelişmesiyle anakaraya bağlanması sonucu oluşurlar. Böylece ada bir yarımadaya dönüşür.

         Karadeniz’de Sinop ve Marmara Denizi’ndeki Kapıdağ Yarımadaları birer Tombolodur.

MADENLER

Türkiye madenler bakımından zengin bir ülkedir. Ayrıca bazı madenler bakımından dünyanın önemli ülkeleri arasındadır. Türkiye'nin madenlerinin tamamı henüz belirlenmemiştir. Her yıl yeni maden yataklarının bulunması bunun kanıtıdır.

Ülkemizin madenciliğinin şu andaki üretimi, tümüyle kendi endüstri kuruluşlarımızın gereksinimine yönelik değildir. Bir kısmı ham olarak ya da yarı işlenmiş halde dışarı satılmaktadır.

Bir madenin işletilmesinin karlı olabilmesi için;
"cevher oranı"
Yedekleriyle birlikte belirtilen miktarı fazla olmalıdır.

Anadolu, madenciliğin eskilere dayandığı bir yerdir. Ancak cumhuriyetin ilanından sonra kurulan
maden teknik ve arama (M.T.A) enstitüsü, madenciliğimizi ciddi biçimde ele alınmasına yönelik olan bir kuruluştur. Bu kuruluş, arama çalışmaları gerçekleştirirken yine cumhuriyet döneminde kurulan ETİBANK, işletme ve pazarlama işlerini yürütmeye başlamıştır. Bu devlet kuruluşlarından başka, özel sektör kuruluşları da bulunmaktadır.

DEMİR

Türkiye'nin birçok yerinde çıkarılan bir madendir. Demir çıkarımının %80'ini Doğu Anadolu bölgesi içerisinde kalan Divriği sağlar. Balıkesir'de Eymir ve Çarmık, Ege Bölgesinde Ayazmand ve Torbalı, Kahramanmaraş ile Kayseri arasında Faraşa ve Karamadazı, Sivas Hekimhan arasında Hasan çelebi ve Doğu Marmara'da Çamdağı, önemli demir alanlarıdır. Demir, endüstride en çok kullanılan maden cevheridir. Bu nedenle demir-çelik endüstrisinde ana maddedir.

 

KROM

Sert, paslanmaz ve iyi parlatılan bir madendir. Kaplamacılık ve çelik yapımında yaygın olarak kullanılır. Türkiye'de yaygın olarak çıkarılan madenlerden biride kromdur. En zengin krom yatakları; Elazığ'da Guleman, Batı akdenizde (fethiye, marmaris arasında) Dalaman havzası, Kütahya ile Bursa arası ve Eskişehir'in doğusundaki Seyitgazi'de yer alır. Adana'nın kuzeyindeki Akdağ yöresinde de yeni krom yatakları bulunmuştur. Akdağ krom yatakları, Dünyanın en zengin yataklarıdır. Türkiye, krom çıkarımında dünyada 3. sıradadır. Türkiye, çıkardığı kromu büyük ölçüde cevher olarak satmaktadır. Bu nedenle çıkarımını dış taleplere bağlı olarak ayarlamaktadır.

BAKIR
Kolay işenen bir madendir. Elazığ'da maden (Ergani bakır işletmeleri), Artvin'de Murgul (Göktaş) ve Kastamonu'da Küre bakır çıkartılan yerlerdir. Rize Çayeli'de yeni bakır yatakları bulunmuştur.

BOR
Kullanım alanı yaygın olan bu maden,boraks ve asitborik elde edilmesi bakımından da önemlidir. Balıkesir'de Sultançayırı ve Bigadiç Eskişehir'de Seyitgazi ve Kütahya çevresi önemli çıkarım alanlarıdır. Türkiye, bor minarellerinde dünyanın en zengin ülkesidir.

BOKSİT
Konya'nın Seydişehir ilçesi ile Antalya'nın Akseki ilçesinde çıkarılır. Bu iki çıkarım alanı da Antalya bölümünde yer alır. Alüminyumun hammaddesidir.

KÜKÜRT
Isparta'nın Keçiborlu ilçesi ile Denizli'nin Sarayköy ilçesinde bulunmaktadır.

MANGANEZ
Zonguldak'ın Ereğli ve Artvin'in Borkça (Göktaş) çevrelerinde çıkartılır. Denizli Tavas'ta yeni yatakları bulunmuştur

CİVA
İzmir'in Ödemiş ve Karaburun, Konya'nın Sarayönü çevresinde ve ayrıca Niğde civarlarında çıkartılır.

TUZ
Çeşitli yollarla elde edilen bir doğal kaynaktır. Kayatuzu olarak çıkartıldığı gibi, deniz suyundan ve açık işletme olarak Tuz gölünden de elde edilir. En fazla tuz üretimi İzmir'deki Çamaltı tuzlasında, deniz suyundan elde edilir. Çankırı, Erzurum, Kars, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Konya'da işletilmektedir.Türkiye, birçok madende zengin bir ülkedir. Bu madenlerden bazıları turistlik eşya yapımında önem taşır. Lületaşı (Eskişehir'de) ve oltutaşı (Erzurum'da) bu özellikte olanların en önemlileridir.

TAŞ KÖMÜRÜ (Maden kömürü):
Yurdumuzda tüketilen enerji kaynakları arasında taş kömürünün önemli bir yeri vardır. Ayrıca demir-çelik ve kimya sanayiilerinin önemli ham maddesidir. Başlıca taş kömürü yataklarımız; Zonguldak ve çevresindedir. Burası Türkiye'nin tek maden kömürü havzasıdır. Bir milyon tonu aşan rezervi vardır.

LİNYİT
Yaygın olarak hemen her bölgemizde çıkarılır. Ege bölgesi linyitleri oldukça kalitelidir. Manisa'da Soma, Kütahya'da Tavşanlı, Tunçbilek ve Değirmisaz, Amasya'da Çeltek ve Erzurum en önemli çıkarım yerleridir. Kahramanmaraş'ın Elbistan, Muğla'nın Yatağan linyitlerinin kalori değeri düşüktür. Bu nedenle termik santrallerde kullanılır.

PETROL
Günümüzde önemli bir enerji kaynağı olan petrol, aynı zamanda kimya sanayiinin de ham maddesidir. Yurdumuzdaki petrol yatakları fazla zengin değildir. Mevcut petrol yataklarımız daha çok Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Batman, Siirt ve Diyarbakır'dadır. Adıyaman, Şanlı Urfa ve Mardin'de de petrol yatakları vardır. Üretilen petrol, ihtiyacımızın çok az bir kısmını (1/7) karşılamaktadır. Geri kalan kısmını dışardan karşılamaktayız.

Yurdumuzda ham petrolün arıtılması için rafineriler kurulmuştur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde üretilen ham petrolün bir kısmı Batman Rafinerisine, bir kısmı da Batman-İskenderun boru hattı ile Dörtyol'a gönderilmektedir. Buradan da tankerlerle Ataş, İzmir ve İzmit rafinerilerine taşınmaktadır. İskenderun Körfezi ile Kırıkkale arasındaki petrol boru hattı ile de Kırıkkale Rafinerisine ham petrol aktarılmaktadır. Ayrıca Türkiye-Irak boru hattı ile Irak petrollerinin bir kısmı Yumurtalık Limanı'na taşınmaktadır. Bu taşımacılıktan Ülkemiz önemli bir gelir sağlamaktadır. Azerbaycan petrolünün de yapılacak boru hattı ile İskenderun Körfezi'ne getirilmesi planlanmaktadır. Yurdumuzda petrol a
ramalarına hızla devam edilmektedir.

Türkiye'de su gücünden elde edilen elektrik enerjisi üretimi her geçen gün artmaktadır. Barajlara dayalı elektrik üreten pek çok hidroelektrik santralimiz vardır. Bunların başlıcaları; Atatürk, Karakaya, Keban, Hasan Uğurlu, Demirköprü, Hasan Polatkan, Oymapınar ve Hirfanh hidroelektrik santralleridir. Bunların yanında yapımı devam eden hidroelektrik santrallerimiz de vardır.

Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile Fırat ve Dicle üzerinde 21 baraj, 17 hidroelektrik santrali yapımı öngörülmektedir. Bu proje ile elde edilecek hidroelektrik enerji, Türkiye'deki mevcut hidroelektrik enerjiden çok daha fazla olacaktır.

Ayrıca, Denizli yakınlarında Sarayköy'de yüksek sıcaklıktaki su buharından enerji elde edilmektedir. Bu tür enerjiye "Jeotermal enerji" denir. Birçok yerinde çeşitli sıcaklıkta termal kaynaklar bulunan yurdumuz, bu enerji kaynağı açısından da şanslı görülmektedir. Yine yurdumuzun çeşitli yerlerinde güneş enerjisinden ısı enerjisi olarak yararlanılmaktadır. Yurdumuzda doğal gazdan da faydalanılmaktadır. Bir miktar yerli üretimin yanı sıra Rusya Federasyonu'ndan borularla, Cezayir'den de deniz yolu ile doğal gaz getirilmektedir. Özellikle büyük kentlerimizde daha çok kışın ısınmada kullanılan doğal gaz, hava kirliliğini de büyük ölçüde önlemektedir.

 

SANAYİ

        Yurdumuzda, büyüklü küçüklü pek çok sanayi kolu vardır. Bunların birçoğu Cumhuriyet Döneminde kurulmuştur. Dolayısıyla bu alanda çalışan nüfusumuzun sayısı da her geçen gün artmaktadır.

        Çok yakın bir zamana kadar, ihracatımızda tarım ürünleri en önemli payı oluştururken bugün, sanayi ürünlerinin payı, tarım ürünlerini çok geride bırakmıştır. Ancak bu durum, tarım ürünlerimizin miktar olarak azaldığı anlamına gelmez. Aksine, modern tarım metotlarıyla yurdumuzda, birim alandan elde edilen üretim miktarı artmıştır.

        Türkiye'de en yaygın sanayi kuruluşları, ham maddesini tarım ürünlerinin oluşturduğu fabrikalardır. Bunların bir kısmını besin sanayii oluşturur. Bu kuruluşların başlıcaları; un, bitkisel yağ, konserve ve şeker fabrikalarıdır.

        Modern un fabrikalarımızın çoğu İç Anadolu Bölgesi'nde bulunur. Konservecilik, en çok Marmara Bölgesi'nde gelişmiştir. Bitkisel yağ fabrikaları da daha çok Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde, şeker fabrikaları ise yurdumuzun birçok yerinde kurulmuştur.

        Türkiye çok miktarda pamuk üreten bir ülke olması nedeniyle pamuklu dokuma sanayii de çok gelişmiştir. Adana, Antalya, İzmir, Aydın, Nazilli, Manisa, Kayseri, Malatya. I illimi ve Bursa, pamuklu dokuma sanayiinin önemli merkezleridir. Yönlü dokuma fabrikalarımız daha çok İstanbul, Hereke, Bursa, İzmir ve Uşak'ta bulunmaktadır. Bursa, ayrıca ipekli dokumacılığın da merkezidir. İstanbul, İzmir, Ankara giyim sanayiinin gelişme gösterdiği en önemli merkezlerdir. Karabük, Karadeniz Ereğlisi, Kırıkkale ve İskenderun'da bütün sanayi kollarna demir-çelik ve daha başka yan ürünler üreten fabrikalarımız bulunmaktadır.

        Petrol rafinerilerimiz ise, İzmit, Mersin (Ataş), İzmir, Batman ve Kırıkkale'dedir. Otomotiv sanayii daha çok Bursa, İstanbul ve İzmir'de gelişmiştir. Kağıt sanayii merkezleri; İzmit, Çaycuma, Taşköprü, Çay, Taşucu, Dalaman ve Aksu'dur. Çinicilik ve porselen merkezi ise Kütahya'dır. İstanbul ve Gölcük, gemi yapım merkezleridir. Petrokimya sanayii ise İzmit ve İzmir'de kurulmuş ve gelişmiştir.

        Bunların yanında, azot, gübre, sigara, plastik, ilaç, boya, halı, çimento, cam ve savaş malzemeleri ile daha başka ürünler üreten sanayi kuruluşlarımız da bulunmaktadır.

Yurdumuz, otomotiv sanayinde gelişmiş bir ülkedir. 

ULAŞIM

        Bir ülkede, ulusal birliğin sağlanmasında, ülkenin savunulmasında ve ekonominin gelişmesinde ulaşımın rolü çok büyüktür. Ulaşım, ekonomik kaynakların iyi bir şekilde işletilmesi ve değerlendirilmesinde de etkilidir.Cumhuriyet Dönemi'nde artan nüfusumuz ve gelişen ekonomimize paralel olarak, ulaşım alanında bazı çalışmaların yapılmasına gereksinim duyulmuştur. Bu amaçla, kara ve demir yolu yapımına hız verildi. Deniz ve hava ulaşımı önem kazandı. Çünkü kara yollan, demir yollan, deniz ve hava yolları olmadan ulaşım gerçekleştirilemez ve bir ülke kalkınamaz. Bu bakımdan yollar, ülkenin can damarlarıdır.

Karayollarımız

Başlıca karayollarımız

        Yurdumuzda, yük ve yolcu taşınmasında, en büyük pay kara yollarımıza düşmektedir. Bugün, ülkemizde gelişmiş bir kara yolu ağı vardır. Özellikle büyük yerleşme birimleri düzgün yollarla birbirine bağlanmıştır.

        Ege, Marmara. iç Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerimiz yeryüzü şekilleri bakımından kara yolu yapımına daha elverişlidir. Buna karşılık Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde dağların kıyı boyunca uzanması, Doğu Anadolu Bölgesi'nin engebeli bir yapıya sahip olması, yol yapımını zorlaştırmaktadır. Buralarda yollar, mevcut vadi ve ovalardan geçirilmekte, geçit vermeyen yerlerde ise tüneller açılmaktadır.

        Bazı bölgelerimizdeki elverişsiz koşullara karşın yurdumuz, konumu bakımından özellikle kara ulaşımında büyük gelişmeler göstermiştir. Avrupa ülkelerini, zengin petrol kaynaklarına sahip Orta Doğu ülkelerine bağlayan kara yollarımızda trafik, her geçen gün artmaktadır. İstanbul Boğazı üzerinde bulunan Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprüleri, kara yolu ulaşımındaki gelişmeye büyük katkıda bulunmaktadır. En işlek kara yolu, Edirne-İstanbul-Ankara-Adana-Hatay arasında uzanır. Bu yol Avrupa ile Orta Doğu ülkelerini birbirine bağlar. Ayrıca İstanbul-Bursa-İzmir arasındaki kara yolu da oldukça işlektir.

        Demiryollarımız

        Özellikle yük taşımacılığında demir yollarımız önemli bir yere sahiptir. Uzun mesafelerde yük ve yolcu taşınmasında, kara yolundan daha ucuz olması nedeniyle demir yolları tercih edilmektedir. Bu yollarımızla daha çok maden cevherleri, büyük makineler ve şeker pancarı gibi ağır yük taşınmaktadır.

        Cumhuriyetin ilan edildiği yıllarda, ülkemizde mevcut demir yollarının büyük bir bölümü yabancıların elindeydi. Devlet Demir Yollan Genel Müdürlüğü kurularak yeni demir yolu yapımına gidildi. Ayrıca yabancıların elindeki demir yolları millileştirildi. Bu gelişmelere rağmen, bugün ülkemizdeki demir yolları, henüz yeterli değildir. Demir yollarımızın modernleştirilmesi çerçevesinde Ankara-İstanbul arasında elektrikli tren seferleri başlamıştır.

        Denizyollarımız

        Deniz yollan, daha çok uluslar arası ticarette önem taşımaktadır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan yurdumuzda deniz ulaşımını gerçekleştiren doğal limanlarımız olduğu gibi dalgakıranlarla korunmuş yapay limanlarımız da vardır.

        Cumhuriyetten önceki dönemde, limanlarımız arasında ulaşımı gerçekleştiren gemilerin pek çoğu ve deniz ticareti, yabancıların elinde idi. Lozan Antlaşması ile limanlarımız arasındaki taşıma hakkı, sadece Türk gemilerine verildi. Buna kabotaj hakkı denir. Bu hak, 1 Temmuz 1926 yılında yürürlüğe girdi.

        Deniz yollarıyla ulaşım, Denizcilik Bankası Türk Anonim Ortaklığının kurulması ile gelişme gösterdi. Mevcut limanlar geliştirildi ve bunlara yenileri eklendi. Bu sayede ülkemiz, modern bir filoya sahip oldu. Bugün, bazı Türk firmaları, uluslar arası deniz taşımacılığında da söz sahibi olmaya başladı.

        Yük ve yolcu trafiği bakımından Türkiye'deki en işlek limanlar; İstanbul, İzmit, İzmir, Mersin, İskenderun ve Samsun'dur.

        Havayollarımız

        Ülkemizde hava ulaşımı, giderek gelişme göstermektedir. Özellikle yolcu taşımacılığında hava yollan tercih edilmektedir.

        Yurdumuzda bugün hava yolu ulaşımı, Türk Hava Yollan ve bazı özel şirketlerce sağlanmaktadır. Büyük kentlerimiz arasında günlük uçak seferleri yapılmaktadır. Ayrıca önemli turizm merkezlerimiz de hava yolu ile birbirine ve yurt dışına bağlanmıştır.

        Cumhuriyet Döneminde; hava alanlarımız, güvenli iniş ve kalkışlar için teknik araçlarla donatılmış, hava filomuz yeni ve modern uçaklarla desteklenmiştir. Yurt içi ye yurt dışı hava bağlantılarının en önemli merkezleri; Ankara'daki Esenboğa, İstanbul'daki Atatürk, İzmir'deki Adnan Menderes ve Antalya'daki Antalya hava limanlarıdır. Bunlar her tip uçağın iniş ve kalkışına elverişlidir. Yurdumuzdaki hava alanı sayısı giderek artmaktadır. Türk Hava yolları; Avrupa, Kuzey Amerika, Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu ile Kuzey Afrika ülkelerine düzenli seferler yapmaktadır.

        Bir ülkede kara, deniz ve hava yollarının sıklığı, uzunluğu ve niteliği ile bu yollardaki taşıtların çokluğu, o ülkenin ekonomik gelişme derecesini ortaya koymaktadır. Ülkemiz de ekonomik gelişmesine paralel olarak bu alanlarda gelişme göstermektedir. Ancak kara yollarındaki trafiğin gün geçtikçe yoğunlaşması, birtakım trafik sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Bu bakımdan, kara yollarındaki taşıtların hareketlerini kolaylaştırmak ve en önemlisi trafik kazalarını önlemek için bazı uygulamalara gidilmiştir. Üst ve alt geçitler ile otoyolların yapılması bu çalışmalardandır. Böylece hem zaman kaybı hem de kazalar büyük ölçüde önlenmeye çalışılmaktadır. Bütün bu çalışmalara rağmen, yurdumuzda yine de çok sayıda trafik kazası olmakta ve pek çok yurttaşımız yaşamını yitirmekte veya sakat kalmaktadır. Ayrıca büyük ölçüde maddi zarar olmaktadır.

        Kara yollarında sık görülen trafik kazalarının başlıca nedenleri; aşırı hız, trafik kurallarına uymama, uykusuz ve içkili araç kullanmadır. Bu kazalara; yayaların trafik kurallarına uymamaları, dalgınlıkları ve yolun taşıtlara ayrılan bölümünden gitmeleri de neden olmaktadır. Özellikle çocukların yollarda oynamaları, taşıtların arkasından koşmaları veya hareket halindeki taşıtlara asılmaları kazalara yol açmaktadır. Bütün bu dikkatsizlikler, bir anda istenmeyen sonuçları doğurur, toplumu tamiri mümkün olmayan zararlara sokar. Bu bakımdan gerek yayalar, gerekse araç sürücüleri, trafik kurallarına uymalı ve istenmeyen sonuçlara neden olmaktan kaçınmalıdırlar.

        Trafik kazalarında ilk yardımın önemi büyüktür. Kazalardaki ölümlerin ve sakat kalmaların en büyük nedenlerinden biri, ilk yardım uygulamalarının bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, ilk yardımın zamanında uygulanmaması da ölüm oranını artırmaktadır. Kazalarda ilk yardımın kısa sürede ve etkin bir şekilde yapılmasıyla kurtarılacak hayat sayısı da artacaktır. Kaza geçiren kişinin yanlış taşınması gibi uygulamalar kazazedeye yarardan çok zarar verebilir. Yanlış uygulamaları önlemek için yapılması gerekenleri, kısaca şöyle sıralayabiliriz:

        Olası bir panik önlenmeli, yaralının çevresinde kalabalığın oluşmaması sağlanmalıdır.
        Yaralının solunumu kontrol edilmeli, ihtiyaç varsa ağızdan ağza yapay solunum yapılmalıdır.
        Hastanın kalbi kontrol edilmeli, kalp atımları yoksa zaman geçirilmeden kalp masajı yapılmalıdır.
        Kanama varsa tekniğine uygun olarak durdurulmaya çalışılmalıdır. "** Yaralının vücut ısısı korunmalıdır.
        Yaralı, ikinci bir kazanın meydana gelmeyeceği emniyetli bir yere (fazla hareket ettirilmeden) taşınmalıdır.
        Yaralının durumu ve kaza hakkında ilgili birimlere hemen haber verilmeli, ambulans ve diğer teknik yardımların gelmesi sağlanmalıdır.
        Ambulans olmadığı durumlarda hasta diğer araçlarla en yakın sağlık kuruluşuna taşınmalıdır.
        Aslında bütün bunlar ilk yardım kurallarını bilen bir sağlık personeli tarafından yapıldığı taktirde olumlu sonuç verebilir. Böyle kişileri de gereksinim duyduğumuz her yerde bulmamız mümkün değildir. Bu bakımdan bizlerin de en azından ilk aşamada yapılacak ilk yardım konularında bilgi sahibi olmamız gerekir. Derslerimizde (Sağlık Bilgisi gibi) bu konuda uzman kişiler tarafından verilecek bilgileri ve yapılacak uygulamaları iyi öğrenmemiz gerekmektedir.

İLETİŞİM

        Teknolojinin gelişmesi sayesinde bugün yurdumuzda iletişim, modern araç ve gereçlerle yapılmaktadır. Ülkeler ve kıta'lar arasında haber aktarmakta pek çok ülke, uydu sistemlerinden yararlanmaktadır. Yurdumuz da uzaya gönderdiği haberleşme uydularıyla bu gelişmeyi yakalamıştır. Telefon, telsiz, telgraf, teleks, telefaks ve Internet gibi birtakım iletişim araçları, yurdumuzda yaygın olarak kullanılmaktadır. Kitle iletişiminde gazete, dergi gibi yazılı basın araçları ile radyo ve televizyon gibi sözlü ve görüntülü araçlar önemli rol oynamaktadır. Bu sayede vatandaşlarımız, yakın ve uzak çevrelerinden haber aldıkları gibi, bilgi ve görgülerini de artırmaktadırlar. Haberleşme hizmetlerindeki gelişmeler, yurt savunmasında ve ülke bütünlüğünün sağlanmasında da büyük önem taşımaktadır.

        Yurdumuzda haberleşme hizmetlerini yürütmek üzere, Posta Telefon Telgraf (PTT) teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilat, yaptığı çalışmalarla yurdumuzu bir baştan bir başa modern haberleşme araç ve gereçleri ile donatmaya çalışmıştır.

        Türk Telekomünikasyon A.Ş (TÜRK TELEKOM) adıyla hizmet vermektedir. Bu hizmetler sayesinde yurdumuzun en küçük yerleşme birimindeki vatandaşlarımızla iletişim kurabilmekteyiz.

        Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) da yurdumuzda haberleşmenin, çağın gereklerine uygun olarak yapılması için çalışmaktadır. Bu kurum, yurt içi ve yurt dışına birçok dilde radyo ve televizyon yayını yapmaktadır. Yurdumuzda son yıllarda, kurulan ve sayısı giderek artan özel televizyon kanalları da bu hizmete katılmaktadır.


 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol