BİLİM DÜNYASINA HOŞGELDİNİZ
  DÜNYANIN HARİKALARI
 

1.  ABU SİMBEL TAPINAĞI

Abu Simbel TapınağıEski Mısır firavunlarından Ramses II (M.Ö. 1301-1235) devrine ait en önemli eser olan Abu Simbel Tapınakları; Nil Nehri kıyısında, Nübya Çölü kenarındaki Abu Simbel Dağı'nın kayaları oyularak yapılmış biri büyük, diğeri daha küçük olan yeraltı tapınaklarıdır.

 

Büyük tapınak, 55 metre kaya içine uzanır. Eski Mısır'ın üç büyük tanrısı Ra, Amon, Harakhkes'e ve firavunun kendisine sunulmuştur. Tapınak girişindeki kapının iki yanında, yükseklikleri 20 metre olan dört heykel vardır. Kaideleriyle birlikte yükseklikleri 33 metreyi bulur. Firavunu, firavunun annesini, eşi Nefertari'yi temsil eder. Ayrıca, firavunun çocuklarını temsil eden küçük heykeller de bulunmaktadır. Tapınağın girişinde 18 metre genişlikte büyük bir yeraltı salonu bulunmaktadır. Tavanı tutan sütunlara sırtını dayamış, hepsi de Ramses II'yi temsil eden ve tanrı Osiris'e benzetilerek yapılmış 8 adet heykel vardır. Büyük salondan hemen sonra daha küçük olan ikinci salona geçilir. Bu salonun en dibinde en büyük Mısır tanrısı ile karşılaşılır. 

Küçük tapınak, diğerinin yakınındadır. Tanrıça Hathor ve Kraliçe Nefertari'ye sunulmuştur. Cephede firavunu veKüçük Tapınak kraliçeyi temsil eden 6 büyük heykel vardır. Ayrıca Ramses II'yi at üstünde gösteren 10 metre yüksekliğinde bir heykel daha vardır.

Her iki tapınağın duvarlarında ve heykellerin kaidelerinde, Ramses II'nin zaferlerini ve meziyetlerini anlatan hiyeroglif yazıları yazılıdır.

Mısır tarafından yapılan Assuan Barajı'nın suları yükseltmesi sebebiyle, yaklaşık 300.000 ton ağırlığındaki Abu Simbel tapınakları 1970 yılında yerinden sökülerek, suların erişemeyeceği daha yüksek bir yere taşınarak yeniden kurulmuştur.


 2.  ALTIN MABET (Shwedagon)

Shwedagon Tapınağı      Birmanya'nın başkenti Rangun'da bulunan yüzlerce pagodanın (budist tapınağı) en büyüğü ve en ihtişamlısı Shwedagon (Şivdagon) adlı Altın Mabet'tir.

     Altın Mabet'in inşaasına 588 yılında başlanmıştır. Çevresine yapıların, bahçelerin ve heykellerin ilave edilmesi suretiyle inşaa işlemi yüzyıllarca sürmüştür. Mabet, 1871'de onarılmıştır.

     Ana pagodanın kalınlığı 113 metre, taban çevresi ise 433 metredir. Mabetin tümü 62.709 metrekarelik bir alanı kaplar. Dünyanın en yüksek mabedi olan Shwedagon, 3 mm kalınlığında altın levhalarla kaplıdır. Ana pagodayı bütünleyen yapılar da altınla kaplıdır.

     Mabetin kapılarında ve avlusunda Budha'nın heykelleri dışında büyük aslan heykelleri, yarı insan, yarı hayvan görünümlü olan ve 18 metre yükseklikleri olan heykeller de bulunmaktadır. Bunlara "Kötü Ruhları Uzaklaştıran Muhafızlar" denir. Bu heykellerin bazıları ve Budha heykelleri de altınla kaplıdır.

     Büyük pagodanın muazzam kubbesinde eskiden saf altın kaplamanın dışında gerçek zümrüt, elmas, yakut gibi değerli taşlar da çoktu. Halkın refahının yüksek olduğu zamanlarda burayı ziyarete gelen halk buralara altın ve değerli taşlar yapıştırıp giderlerdi.

      Yeryüzünde gerçek altınla kaplı tek tapınak budur. Diğer yapılarda altın yaldız kullanılmasına rağmen Shwedagon'da gerçek altın kullanılmıştır. Çünkü Birmanya'da pagoda yaptıranın gerçek Nirvana'ya yani cennete ulaşacağına inanılır. Bu nedenle pagoda yapmak için hiçbir masraftan ve fedakarlıktan kaçınılmaz.

3.  ANGKOR WAT

Angkor Wat      Kamboçya'nın kuzeybatısında bulunan ve Güneydoğu Asya'nın en önemli anıtı olan Angkor Wat, muazzam bir tapınak, türbe ve saraydır. Tapınağın tamamı 3 kilometrekarelik alanı kaplamaktadır. Eskiden bu bölgede hüküm süren Khmer krallarından Suryavarman II (1131-1150) tarafından, Hindu tanrısı Vishnu (Vişnu) adına yaptırılmıştır.

     Eski Khmer İmparatorluğu'nun başkenti olan ve Jayavarman VII tarafından kurulan Angkor-Thom'un yakınındaki bu tapınağın, içiçe kareler şeklinde üç büyük avlusu vardır. Her avlu yüksek ve kalın duvarlarla çevrilmiştir. Orta avluda yüksek bir piramit ve köşelerde daha küçük piramitler yeralmaktadır. Avlularda yapay göller de bulunmaktadır.

     81 hektarlık bir alanı kaplayan tapınağın duvarları Khmer ve Hindu sanatının en güzel eserleriyle doludur. Duvarlar, piramitler ve dehlizler heykellerle, kabartmalarla ve Vişnu, Şiva ve Brahma'nın efsanelerini anlatan yazılarla süslüdür.

     Angkor-Thom ve tapınak, 3 asır sonra bilinmeyen bir sebeple terkedildi. Zamanla şehir yıkılıp yokoldu, tapınak ise gür ormanlar arasında kayboldu. Tapınak, 1858'de Fransız doğa bilimcisi Henry Mouhot tarafından tesadüfen bulunmuş ve böylece Khmer medeniyetinin ve Güneydoğu Asya'nın en önemli şaheseri meydana çıkarılmıştır. 1992 yılında tapınakla birlikte tüm Angkor şehri, UNESCO tarafından dünya mirası kabul edilmiştir.

4.  ARTEMİS TAPINAĞI

Artemis TapınağıBizanslı Philon "Babil'in asma bahçelerini, Olimpos'taki Zeus Heykelini, Rodos Kolossusu'nu, yüksek piramitlerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus'in mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru yükselen Efes'teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümünün gölgede kaldığını hissettim." diye yazmıştı.

Tanrıça Artemis adına ilk türbe M.Ö.800'lü yıllarda Efes'teki nehrin yakınındaki bataklık kıyıya yapılmıştı. Bazen Diana da denen Efes tanrıçası Artemis, Yunan Artemis'iyle aynı değildi. Yunan Artemis'i av tanrıçasıydı. Efes Artemis'i ise belinden omuzlarına kadar birçok göğüsle resmedildiği gibi verimlilik, bereket ve doğurganlık tanrıçasıydı.

Bu eski tapınakta muhtemelen Jüpiterden düşen bir meteorit olduğu düşünülen kutsal birtaş vardı. Tapınak, sonraki yüzyıllarda birkaç kez tahrip olmuş ve yeniden inşaa edilmiştir. M.Ö.600'lerde Efes şehri büyük bir ticaret limanı haline geldi ve Chersiphron adlı bir mimar yüksek taş kolonları olan yeni ve büyük bir tapınak inşaa etti.

Lidya kralı Croesus, M.Ö.550'de Efes'i ve Anadolu'daki diğer Yunan şehirlerini fethetti. Bu savaş sırasında mabet tahrip oldu. Croesus, mimar Theodorus'a daha öncekilerin hepsini gölgede bırakan yeni bir mabet yaptırdı. Yeni tapınak öncekinin 4 katı büyüklükte 90 metre yükseklikte ve 45 metre genişlikteydi. Masif bir çatı, yüzden fazla taş sütunla destekleniyordu

M.Ö. 356'da Herostratus adlı biri tarafından çıkarılan bir yangında yanarak tahrip oldu. Bundan kısa bir süre sonra o günün en ünlü heykeltraşı olan Scopas'lı Paros tarafından yeni bir mabet yapıldı. Romalı tarihçi Pliny'ye göre yeni tapınak, 130 metre uzunlukta ve 68 metre genişlikteydi. Tavanı, yükseklikleri 18 metre olan 127 adet sütun destekliyordu. İnşaat 120 yıl sürmüştü. Büyük İskender M.Ö.333'de Efes'e geldiğinde tapınağın inşaası hala devam ediyordu.

M.S. 57'de St. Paul hristiyanlığı yaymak için Efes'e geldi. O kadar başarılı oldu ki bundan, şehrin demircisi ve tapınaktaki heykellerin sahiplerinden birisi olan Demetrius büyük bir korkuya kapıldı. Çünkü Demetrius tapınaktaki heykellerin bir kısmının sahibiydi ve her yıl tapınağa hacca gelenlerden iyi bir geliri vardı ve insanların dinini değiştirmesi demek onun geçimini kaybetmesi anlamına geliyordu. Birlikte ticaret yaptığı diğer kişileri de yanına alan Demetrius heyecan verici ve "Yaşasın Efesliler'in Artemisi" diye biten bir söylev yaptı ve halkı galeyana getirdi. Hemen sonra St. Paul'un yardımcılarından ikisini tutukladılar. Bunu bir isyan takip etti. Sonuçta St. Paul, tutuklanan yardımcılarıyla şehri terketti ve Makedonya'ya geri döndü.

262'de Gotların bir akını sırasında büyük Artemis tapınağı yakılıp yıkıldı. Bir yüzyıl sonra Roma İmparatoru Constantine şehri yeniden inşaa ettirdi. Fakat hristiyan olduğu için tapınağı restore ettirmedi.Constantin'in çabalarına rağmen Efes eski günlerine dönemedi. Çünkü gemilerin demirlediği liman yokolmuştu. Nehrin taşıdığı alüvyonlar tarafından deniz şehirden uzaklaşmıştı. Zamanla şehir sakinleri kenti terkettiler. Mabetin kalıntıları başka yapıların ve heykellerin yapılmasında kullanıldı.

British Museum'dan John Turtle Wood 1863'de tapınağı araştırmaya başladı. 1869'da 6 metre derinlikte, çamurların içinde tapınağın temellerini buldu. Bulduğu heykelleri ve bazı kalıntıları British Museum'a götürdü.

1904'de yine aynı müzeden D.G. Hograth'ın liderliğindeki bir ekip kazılara devam ettiler ve sitede birbirinin üzerine inşaa edilen 5 tapınak olduğunu keşfettiler. Bugün gelen ziyaretçilere tapınağın yerini belli etmek için, bataklık halinde olan bölgeye sadece bir tek sütun dikilmiştir.


 5.  AYASOFYA

Ayasofya      İstanbul'da bulunan ve 918 yıl kilise, 482 yıl cami ve 1935'den bu yana müze olarak kullanılan Ayasofya, 537 yılında Bizans İmparatoru Justinyan tarafından yaptırılmıştır.

     Bugünkü Ayasofya'nın bulunduğu yerde ilk kilise 12.05.360 yılında yapılmıştı. O zamanki Bizans'ın en büyük mabedi olan bu yapı 44 yıl sonra bir yangında yokoldu. 415 yılında onun yerine yapılan yeni kilise de 532'de yine bir yangında yokoldu. Bundan sonra İmparator Justinyan (M.S. 527-565), Hz. Adem'den beri görülmemiş ihtişamda, yangınlara ve depremlere direnebilecek, gelecek çağlara ulaşabilecek sağlamlıkta bir eser yaptırmaya karar verir. Bu büyük yapının inşaasına Aydın'lı Antonius ve Milet'li İsodoros adlı mimarları tayin eder. Eski mabedlerin en güzel malzemeleri toplanarak İstanbul'a getirilir. 8 sütun Efes'teki Artemis tapınağından, diğer sütunlar da Atina, Roma, Delf ve öteki şehirlerdeki mabedlerden toplanarak hepsinden ayrı bir yücelik kazandırılmak istendi. O zamanın meşhur mermer ocakları olan Prokonez'den beyaz mermerler, Eğriboz adasından açık yeşil mermerler, Karia'dan beyaz-kırmızı mermerler, Mısır'dan porfirler, Teselya ve Lakonya'dan yeşil mermerler ve Siga'dan damarlı pembe mermerler getirildi.

     Her gün 1.000 işçi çalıştırılarak 5 yıl süren inşaat 27.12.537'de açıldı. Ayasofya 77 metre uzunlukta, 71,70 metre genişlikte bir alanı kaplar. Mabede 9 büyük kapıdan girilmektedir. Kubbesi 33 metre çapında ve 55,60 metre yüksekliğindedir. Kubbenin kendi yüksekliği 13,80 metre, bütün binanın yüksekliğiyse 81 metredir. Kubbe hafif tuğlalardan yapılmıştır. Kubbe kasnağında 40 tane pencere vardır. Bunlardan dördü kapalı durur. Yapıyı ayakta tutan 107 sütundan 40 tanesi alt, 67 tanesi de üst kısımdadır. Bina zemininin altına geniş sarnıçlar yapılmış ve içine büyük fil ayakları dikilmiş, bu şekilde depremlere karşı esneklik ve mukavemet kazandırılmıştır.

     2. Haçlı seferlerine kadar Ayasofya'nın içi benzersiz mozaikler, renkli mermerler, fildişi levhalar, altın, gümüş ve diğer değerli taşlarla, ağır işlemeli kumaşlarla süslüydü. Kubbenin altında, orta yerde fildişinden yapılmış ve değerli taşlarla bir kürsü vardı. Mihrabın önünde de altın yaldızlı gümüş bir bölme bulunuyordu. Tarihçilere göre Ayasofya'da bulunan gümüş kaplamalar ve süsler 20.000 kilo civarındaydı. 1204'te İstanbul'u işgal eden Haçlılar mozaiklerin çoğunu, altın, gümüş ve değerli taşlarla süslü olan herşeyi yağma ettiler.

     İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet'in emriyle camiye çevrilen Ayasofya'daki bazı freskler ve haçlar bozulmayacak şekilde badana ile örtüldü. Mabedin güneydoğu tarafı iki payanda ile takviye edildi ve aynı köşeye bir minare yapıldı. Mabede II. Beyazıt bir, Kanuni Sultan Süleyman da 2 adet minare daha ilave ettirmiştir.

     1453'ten itibaren cami olarak kullanılan Ayasofya, 1 Şubat 1935'de müze haline getirilmiştir.



                            6. BABİL'İN ASMA BAHÇELERİ

bahce.jpgM.Ö. 450'li yıllarda tarihçi Herodot "Babil, yeryüzünde bilinen bütün diğer şehirlerin ihtişamını aşar." demiştir. Herodot, şehrin dış duvarlarının 80 kilometre uzunlukta, 25 metre kalınlıkta ve 97 metre yükseklikte olduğunu ve 4 atlı bir arabanın gezinmesine uygun olduğunu belirtmiştir. İç duvarlar, dış duvar kadar kalın değildi. Duvarların içinde som altından yapılmış büyük heykeller bulunan kaleler ve tapınaklar vardı. Şehrin içinde ünlü Babil Kulesi vardı. Bu kule, Tanrı Marduk'a yapılan bir tapınaktı ve cennete ulaşmak için göğe doğru yükseliyordu.

Babil, M.Ö. 605'den itibaren 43 yıl hüküm süren kral Nebuchadnezzar tarafından yapılmıştır. Daha zayıf bir rivayete göre ise M.Ö. 810 yılından itibaren 5 yıl hüküm süren Asur kraliçesi Semiramis tarafından yapılmıştır.

Bahçeler Nebuchadnezzar'ın sıla hasreti çeken karısı Amyitis'i neşelendirmek için yapılmıştı.Amytis, Medes kralının kızıydı ve iki ülkenin müttefik olması amacıyla Nebuchadnezzar ile evlendirilmişti. Onun geldiği ülke yeşil, engebeli ve dağlıktı. Mezopotamya'nın bu dümdüz ve sıcak ortamı onu depresyona itmişti. Kral, karısının sıla hasretini gidermek için onun memleketinin bir benzerini yapmaya karar verdi. Yapay dağlar ve suların akacağı büyük teraslar yaptırdı.

Yunanlı coğrafyacı Strabo'nun M.Ö. birinci yüzyıldaki tanımlamasına göre, bahçeler birbiri üzerinde yükselen kübik direklerden oluşuyordu. Bunların içleri çukurdu ve büyük bitkilerin ve ağaçların yetişebilmesi için toprakla doldurulmuştu. Kubbeler, sütunlar ve taraçalar pişmiş tuğla ve asfalttan yapılmıştı. Yüksekteki bahçeleri sulamak için Fırat nehrinden zincir pompalarla su yukarılara çıkarılıyordu. Zincir pompa, biri yukarıda, diğeriyse su kaynağında bulunan iki büyük volana gerili, üzerinde kovalar bulunan bir sistemdi. Nehirden dolan kova yukarıya çıkıyor içindeki suyu havuza boşaltıp tekrar nehre dönüyordu. Bu şekilde üst seviyelere taşınan su, bahçeleri sulayarak teraslardan aşağıya doğru akıyordu.

Yunanlı tarihçi Diodorus'a göre bahçeler yaklaşık 120 metre genişlikte ve 120 metre uzunluğunda ve 25 metre yüksekliğindeydi.

Ninova'daki Asurbanipal kitaplığında bulunan çivi yazısı tabletlere göre Babil'de 53'ü büyük, 650'si küçük olan toplam 703 tapınak, 360 sunak, 2 ayin yolu, 24 büyük cadde ve 3 kanal vardı. Şehir dörtgen bir plana göre kurulmuştu. Biri iç, diğeri dış olmak üzere 16,5 kilometre uzunluğunda 2 surla çevriliydi. Surların dışında bütün şehri çevreleyen su hendekleri de vardı.

İstilalar yüzünden sönmeye başlayan şehir, özellikle Pers Kralı Keyhüsrev'in Babil'i fethetmesinden sonra sönmeye başlamış, M.S. 5 ve 6. yüzyıllarda kumlara gömülmüş ve bir kum dağı haline gelmiştir. Bu şehrin, içindeki tapınakların ve asma bahçelerin kalıntıları ancak 20. yüzyılda yapılan kazılarla meydana çıkarılabilmiştir.



                                            7.  BABİL KULESİ

Babil Kulesi      Eski çağların yedi harikasından biri sayılan Babil'in Asma Bahçeleri içinde bulunan Babil Kulesi, Tanrı Marduk adına yapılmıştır. Dağlık bölgelerden gelen Sümerliler, yükseklere taparlar ve yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına da inanırlardı. Sümerliler yeri göğe bağlayan bu ağacı temsil eden ve Tanrıdağı dedikleri kuleyi zamanımızdan 5.000 yıl kadar önce yapmışlardır. Tevrat'a göre Babil Kulesi'ni Hz. Nuh'un torunları gökyüzüne ulaşmak, tanrının oturduğu yere varmak için yapmışlardır. Bu sebeple kule, Tevrat'ta insan gururunun utanç kaynağı olarak gösterilir.

     Babil Kulesi'nin temelleri 90 metre genişlikteydi. Kule, 90 metre yüksekliğinde ve 7 katlı idi. Birinci katı 33, ikinci katı 18, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı katları 6, en üst katı ise 15 metre yüksekliğindeydi. 85 milyon tuğladan yapılan kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila'ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı. Esagila 20 metre yüksekliğinde, 450 metre eninde ve 550 metre Babil Kulesiboyundaydı. 

     Babil'i işgal eden Tikulti-Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal kuleyi yıkmışlardı. Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor ise yeniden yaptılar. Ancak M.Ö. 479'da Babil'i fetheden Pers kralı Xerkes kuleyi yıktıktan sonra tekrar onaran olmadı. Yalnız, Büyük İskender Babil'e geldiğinde harap haldeki kuleye hayran kalmış ve onu eski haline getirmeye karar vermişti. Bu sebeple 10.000 kişiyi iki ay boyunca çalıştırarak molozları temizletti. Fakat Büyük İskender ölünce kulenin onarımından vazgeçildi.

     Bugün, Tevrat ve İncil'de de bahsedilen Babil Kulesi'nden geriye birşey kalmamıştır.


  8.  ÇİN SEDDİ

Çin Seddi      Uzaydan bakıldığında ince, uzun bir dere gibi görülebilen, insan eliyle yapılmış tek eser olan Çin Seddi, Çin'in kuzeybatısı boyunca uzanan dünyanın en uzun savunma duvardır. Kalıntıları Po Hay körfezinde deniz kıyısında başlar. Pekin'in kuzeyinden geçerek batıya yönelir ve Huang-Ho nehrini ikiye bölerek güneybatıya uzanır. Gobi Çölü'nün güneyinden batıya yönelerek devam eder.      

İlk set, M.Ö.7. yüzyılda Chu Krallığı tarafından, günümüzdeki Henan eyaletinde yapılmış olup fazla uzun değildir. M.Ö.3. yüzyılda Hun, Tunguz ve Moğolların saldırılarını durdurmak ve ülkenin kuzey sınırlarını korumak için İmparator Qin Shin Huang (Çe-Huang-Ti), burayı boydan boya aşılmaz bir savunma duvarıyla kapatmaya karar verdi. M.Ö.221 yılında daha önceki krallıkların yaptırdığı duvarları birleştirek uzattı. M.Ö.3. yüzyıldan M.S.17. yüzyıla kadar Çinliler seddi uzatmaya devam etmişlerdir. Seddi onaran ve savunma amaçlı kullanan son hanedan Ming Hanedanı (1368-1644) olmuştur.      

Seddin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte uzunluğu 10.000 kilometreyi bulur. Bugün ayakta duran kısım Ming Hanedanı devrinden kalan 3.000 kilometrelik settir. Ancak asıl inşaat, M.Ö.221 ile M.S.608 yılları arasında yapılmıştır.       
Tac Mahal
Seddin kalınlık ve yüksekliği yer yer değişir. Genellikle duvarın yüksekliği 7-10 metre, taban kalınlığı 7 metre ve üst kalınlığı ise 6 metre civarındadır. Üzerinde atlar ve arabalar gidebilmektedir. Duvar boyunca siperlik ve okçu delikleri vardır. 200 metrede bir gözetleme kulesi veya kale ve 9 kilometrede bir fener kulesi bulunur. Duvar üzerinde yer yer saray ve tapınaklara da rastlanır. Bazı yerlerde setler, kademeli savunmaya imkan verecek şekilde bir kaç sıra halinde yapılmıştır.      

Çin Seddi, en uzun sürede yapılan ve en çok insan çalıştırılan yapıdır. M.S.555'te Beijing ile Datong arasındaki 500 km.lik duvarın yapımında 1.800.000 kişi çalıştırılmıştır. Badaling dağınınüzerinden geçen seddin sadece 200 metrelik kısmını yapmak için bile binlerce kişi çalıştırılmış ve bu kişilerin isimleri bir taşa yazılmıştır.


9.  COLOSSEUM (FLAVIUM AMFİTEATRI)

Colosseum      Colosseum, Roma'nın sembolü haline gelmiş bir anfitiyatrodur. Asıl adı Flavium Amfitiyatrosu'dur. Colosseum adı eskiden bu eserin yakınında bulunan Nero'nun çok büyük bir heykelinden dolayı verilmiştir. Colosse "çok büyük" anlamına gelir.

     70 yılında imparator Vespanianus tarafından başlatılan inşaa işlemi, 82 yılında Titus tarafından bitirilmiştir.

     Amfitiyatro, çevresi 527 metre olan bir elips şeklindedir. 4 katlı olan yapının yüksekliği 50 metredir. En alt katı yerden 4 metre yüksektir. Yapının, imparator için ayrılan ve diğerlerinden daha geniş olan dört ana giriş haricinde 80 adet girişi vardır. Colosseum 50Colosseum - 55.000 kişi alabiliyordu. Girişler bu kalabalığı 5 dakikada boşaltabilecek şekilde dizayn edilmiştir.

     Yapının dışında traverten, iç kesimindeyse tüf ve tuğla kullanılmıştır. İçerisi üç ana kısma ayrılmıştır. Bunlar; arena, podyum ve mahzen kısımlarıdır. 

     Roma İmparatorluğu devrinde sirk oyunları, araba yarışları ve gladyatör gösterileri yapılan Colosseum, 19. yüzyıla kadar dünyanın en büyük anfitiyatrosu idi. Günümüzde bile modern stadyumların mimarilerinde örnek olarak alınmaktadır.

 10.   EIFFEL KULESİ

Eiffel KulesiFransa'nın olduğu kadar Paris şehrinin de sembolü olan Eiffel Kulesi, 1889 Dünya Fuarının Paris'te yapılmasına karar verilmesi üzerine Gustave Eiffel tarafından 1887-1889 yılları arasında yapılmıştır.  

Fransız hükümeti fuarın sembolü olacak ve demir-çelik mimarisinin meziyetlerini gösterecek bir eser yapılmasını istemişti. Eiffel, bunu en iyi belirtecek eserin bir çelik kule olacağına karar verdi. Bu amaçla Seine Nehri yakınlarındaki Askeri okulun karşısında kaya temeller atıldı. Kulenin çeşitli parçalarının planları 40 desinatör tarafından hazırlandı . Planlar, Clichy'de bu amaçla kurulan fabrikaya gönderilerek imal ettirildi.

Önce kulenin 4 büyük ayağı, sonra bunların üzerine birinci kat platformu yapıldı. Daha sonra da ikinci, üçüncü platformlar yapıldı. Üçüncü platform üzerine madeni bir kubbe oturtularak kule tamamlandı. Kulenin birinci platformu 57,63 metre, ikinci platformu 115,73 metre üçüncü platformu ise 276,13 metre yüksekliktedir. Kubbenin yüksekliği ise 300,51 metredir. 1959'da eklenen radyo - televizyon vericileriyle birlikte kulenin yüksekliği 320,75 metre olmuştur. Kulenin yapımında kullanılan demirlerin ağırlığı 7175 tondur.

Tepesinden bütün Paris'in ayaklar altında görülebildiği Eiffel Kulesi'nin katlarında turistler için lokantalar ve hediyelik eşya dükkanları bulunmaktadır.

 

                               11. ELHAMRA SARAYI

Elhamra Sarayıİspanya'da Araplar tarafından kurulan Endülüs İslam Devleti'nin 13. yüzyıldan itibaren gerilemeye başlamasıyla birlikte Muhammed İbn'ül Ahmer adlı kumandan, devletin idare merkezini Kurtuba'dan (Cordoba) Gırnata'ya (Granada) nakletti ve 1232 yılında burada "Beni Ahmer Devleti"ni kurdu. Bu devlete "Beni Nasr Devleti" de denir. Bu devlet zamanında Endülüs'te yapılan en güzel eser Elhamra Sarayı'dır.

Elhamra, Gırnata'ya hakim bir tepe üzerindeki düzlükte, savunma kalesi ve saray olarak yapılmıştır. Bu yüzden dışarıdan biraz hantal görünür. Fakat hantal kale duvarlarının içinde eşsiz güzellikte bir sarayla karşılaşılır. Duvarlarında kırmızı tuğla, damında kırmızı kiremit kullanıldığı için adına da Elhamra, yani "Kırmızı" denmiştir.

Nasri hükümdarları yeni yapılarla kaleyi büyüttüler. Böylece Elhamra, saray ve köşklerden kurulmuş bir topluluk haline geldi. Sarayların içi kadar avluları da güzeldir. Bunlardan en güzelleri uzun bir havuzla süslü olan El-Bürke Avlusu, döşemesi mermer kaplı Meksuar Avlusu ve Arslanlı Avlu'dur.

Arslanlı Avlu, 1354-1359 yılları arasında hüküm süren V. Muhammed zamanında yapılmıştır. Avlunun ortasındaki 12 arslan, ağır ve yuvarlak bir havuz yalağını destekler. Havuzun ortasındaki fıskiyeden fışkıran sular, çevredeki revakların kemerlerine benzer kıvrımlar yaparak dökülürler. Birbirine dik olan Arslanlı Avlu ile El-Bürke Avlusu'nun etrafındaki salonlar eşsiz güzelliktedir. Birinci avlu 36 metre uzunluktadır. Bu avlunun iki büyük kenarı üzerine açılmış karşılıklı kapılardan yan salonlara geçilir. Avlunun kuzey ve güneyinde bulunan yedi kemerli galerinin süslemeleri gözkamaştırıcı güzelliktedir. Avlunun kuzey kenarındaki kapısından bir dehlize ve oradan da Elçiler Divanhanesine geçilir. Bu salonun kenarları 11,24 metre, yüksekliği 18 metre, duvarlarının kalınlığı ise 3 metredir. Bu kalınlık yüzünden pencereler birer oda görünüşündedir.

Elhamra Sarayı, zarif ve zengin süslemeleri, bahçeleri ve havuzlarıyla bir şiir gibidir. Fakat Charles-Quint (Şarlken) Endülüs'ü zaptedince sarayın bir bölümünü yıktırdı ve yerine Rönesans üslubunda bir saray yaptırmak istedi. 1522'deki bir depremde, 1590'daki bir patlamada saray bir miktar daha hasar görmüştür. Ancak, 19. yüzyıl ortalarından itibaren korunmaya alınmış ve günümüze dek gelebilmiştir.

 

12.  EMPIRE STATE BUILDING

Empire State BuildingNew York'ta bulunan 102 katlı bu bina dünyanın en ünlü gökdelenidir. Üzerindeki televizyon kulesi ile birlikte yüksekliği 448 metredir. İçinde her gün en az 25.000 kişinin bulunduğu bu bina, bankaların, satış merkezlerinin, her çeşit büroların, gazinoların, lokantaların olduğu bir ticaret merkezidir. En üst katında gözlem evleri ile televizyonların alıcı ve verici istasyonları bulunmaktadır. En alt katından en üst katına kadar 1860 basamaklı merdiveni vardır. Merdivenden iniş yarım saati bulur! Bazıları ekspres olan, 74 adet asansörü vardır. Bazen alt katların hizasına yağmur yağarken üst katların hizasına kar yağar.

Gökdelenin inşaasına 1929 yılında başlanmış ve 18 ay kadar kısa bir sürede, 1931 Mayıs ayında bitirilmiştir. Yapının inşaasında 60.000 ton çelik kullanılmıştır.

1961 yılında bir avukat, 65 milyon dolar ödeyerek yapıyı 99 yıllığına kiraladı. O zamanki geliri yaklaşık 12 milyon dolar civarındaydı.

Gökdelene 1945'te bir bombardıman uçağı çarpmış ve 13 kişinin ölümüne sebep olmuştu. 1960'da tepeye bir fener yerleştirilmiş ve gökdelenin 160 kilometre uzaktan görülmesi sağlanmıştır.

İnşaası 18 ayda tamamlanan bu harika eser, günümüzdeki en yüksek bina değildir. Ancak çağımız inşaat teknolojisinin güzel bir örneği olarak hala ününü devam ettirmektedir.


                                13. İSHAK PAŞA SARAYI

İshak Paşa SarayıAğrı Dağı'nın yakınında, Doğubeyazıt'ın 5 kilometre uzağında eski Doğubeyazıt yanında sarp kayalar üzerine kurulmuş, kartal yuvasını andıran 116 odalı bu saray aslında türbesi, camii, surları, iç ve dış avluları, divan ve harem salonları, koğuşları ile bir bey kalesidir.

Sarayın yapımını 1685'de Doğubeyazıt Sancak Beyi Çolak Abdi Paşa başlatmış, oğlu Çıldır Valisi İshak Paşa ve onun oğlu Mehmet Paşatarafından 1784'te bitirilmiştir. 7.600 metrekarelik bir sahada yapılan sarayın inşaası 99 yıl sürmüştür.

Türk mimarisinin en güzel örneklerinden olan İshakpaşa Sarayı, Türkistan, Selçuklu ve Osmanlı mimari özelliklerini birleştiren bir yapıdır. Camiinin kubbeleri Türkistan kubbeleri gibidir. Sarayı Topkapı Sarayı'nı andırır, kapıları ise Selçuklu stilindedir. İshak Paşa Camii

50x115 metre alanı kapsayan sarayın Harem Dairesi iki katlı, diğer bölümleri tek katlı idi. Günümüzde ikinci kat tamamen yıkılmış durumdadır. Saraya ancak doğudaki tepeden açılan bir kapıdan girilir. Diğer tarafları 20-30 metre yükseklikte sağlam duvarlarla çevrilidir. Kapıdan, önce dış avluya girilir. Dış avlunun etrafında uşak ve seyis odaları ve tavlalar vardı. Dış avludan iç avluya kemerli tak şeklinde büyük bir kapıdan girilir. İç avluda çeşitli odalar ve koğuşlar vardı. Ortadaki harem dairesinin duvarlarında İshak Paşa'yı öven yazılar bulunmaktadır. Kapının iki yanında iki aslan heykeli vardır. Divan odası (toplantı salonu) ise 20 metre genişlik ve 30 metre uzunluktadır.

Ruslar, Doğubeyazıt'ı işgal ettiklerinde, burasını karargah olarak kullanmış ve saraya ait kıymetli eşyaları yanlarında götürmüşlerdir. Bugün, sarayın 13x6,5 metre ebatlarındaki som altından yapılan kapısı Moskova Müzesi'ndedir.

Eskiden sarayın olduğu yer, sarayın tam ortada bulunduğu bir yerleşim merkeziydi. Ova tarafında evler, diğer yanlarda camiler, mezarlık ve diğer yapılar vardı. Fakat bu yapıların hepsi yıkılmıştır. Saray son yıllarda yapılan tamirat ile tamamen yıkılmaktan kurtarılmıştır.


                                              14.   İSKENDERİYE FENERİ

İskenderiye FeneriMısır'da İskenderiye Limanı'nın karşısındaki Pharos Adası üzerine yapılmıştı. Romalılar Mısır'ı ele geçirdikten sonra burada Ptolemaios (Batlamyus) olarak anılan bir devlet kurmuşlardı. İnşaası M.Ö. 285-246 yılları arasında süren Fener, bu devletin ilk iki kralı Ptolemy-Batlamyus-Soter ve Ptolemy tarafından yaptırılmıştı.

Kaidesi ile birlikte 135 metre yüksekliğinde olan fener, beyaz mermerden yapılmıştı. Tepesinde bulunan, tunçtan yapılmış büyük bir ayna 70 kilometre uzaklıktan görülüyor ve limana giren gemilere rehberlik ediyordu.

Üç bölümden oluşan fenerin mimarı Knidos'lu Sostratus'tur. Alt bölümü dikdörtgen şeklinde ve yaklaşık 55 metre yüksekliğindeydi. Orta bölüm, yukarıya doğru giden rampası olan bir silindir şeklindeydi. Yaklaşık 27 metre yüksekliğindeydi. Üst bölüm ise silindir şeklindeydi ve üzerinde alevin bulunduğu bir odası vardı.

İskenderiye Feneri, antik çağın yedi harikası içinde günlük yaşam için kullanılan tek eserdir. Ayrıca yedi harikanın ve gelmiş geçmiş deniz fenerlerinin en yüksek olanı da bu fenerdir.

Üst kısmı M.S. 955 yılında bir deprem ve fırtınada kopan fenerin gövde kısmı da 1302'de başka bir depremde yıkıldı. 1500 yılında ise bu yapıya ait kalıntılar tamamen yokoldu.

Üzerinde inşaa edildiği adadan dolayı Pharos olarak anılmış ve bu kelime bir çok dile yerleşmiştir. İspanyolca, Fransızca ve İtalyancada Pharos, deniz feneri anlamına gelmektedir. Yıkılmadan önce yapılan resimleri, dünyadaki deniz fenerlerine yüzlerce yıldan beri örnek olmuştur.

 

  15.    CHITCHEN ITZA (Şişen İtza)

Kukulkan Piramiti      M.Ö. 1000 yıllarında Meksika'nın kuzey kıyılarından Orta Amerika'daki Yucatan yarımadasına gelerek yerleşen Mayalar, burada çok parlak bir medeniyet kurmuşlardır. Yucatan'da bulunan ölü şehir Chitchen Itza, 11.-13. yüzyıllarda Maya-Toltek İmparatorluğu'nun başkenti olmuştur. Bu şehir, Kukulkan piramidi, Chac Mol tapınağı gibi büyük anıtların harabeleriyle doludur. Bu şehirde bulunan, gözlemevi ve tapınak olarak kullanılan Kukulkan piramidi 24 metre yüksekliktedir. Tepesindeki sunak yerinde yağmur ilahı Tlaloc için insan kurban edilirdi.

     Mayalar, Toltekler ve İnkalar demir medeniyetini bilmiyolardı. Kılıç ve kazmalarını camsı çok sert bir volkanik taştan, obsidiyenden yapıyorlardı. Tekerlekli araçları da yoktu. Buna rağmen, yüksek dağların tepelerine kurdukları tapınakların taşlarını uzaklardan getirmişler ve bunları taştan yaptıkları aletleriyle meydana getirmişlerdir. Bazı Maya eserlerinin harika olarak kabul edilmesinin sebeplerinden biri de budur.



 

                   16.   MISIR PİRAMİTLERİ

Büyük Piramit Dünyanın yedi harikasından günümüze kadar ulaşan tek eser, Mısır'daki Keops Piramididir. Mısır'ın başkenti Kahire yakınındaki Nil Nehrinin batısında bulunan Giza Yaylasında bulunmaktadır.

Keops Piramidinin yanında biraz daha küçük olan Kefren ve Mikorinos piramitleri bulunmaktadır. Ayrıca, içlerinde prenseslere ve firavunun en yakın yardımcılarına ait mumyaların bulunduğu beş piramit daha vardır.

Büyük Piramit de denen Keops Piramidi, M.Ö. 2800 yıllarına doğru hüküm süren Mısır'ın 4. Sülale devri hükümdarlarından Keops'un mezarıdır. İkinci büyük piramit, Keops'un kardeşi olan ve O öldükten sonra firavun olan Kefren'e aittir. Küçük piramit ise M.Ö. 2500'lü yıllarda hüküm süren Mikerinos'a aittir.

Mısır piramitleri yeryüzündeki anıt-kabirlerin en eskileri ve en büyükleridir. Bunların en haşmetlisi olan Keops Piramidi dış görünüşü ile de "Dünyanın Birinci Harikası" olma niteliğine hak kazanmıştır. Sfenks.gif

Piramitler, firavunun mumyası ile hepsi birbirinden değerli eşsiz nitelikteki sanat eserlerini; kral, kraliçe, prens heykellerini de içlerinde saklıyordu ve bu eşsiz hazineleri saklamak için yapılmışlardır.

Keops Piramidinin yüksekliği 138 metredir. Tepeden 10 metre kadar aşınmıştır. Bazıları 10-15 ton ağırlığında olan 2.300.000 adet blok taşın üst üste yığılmasıyla oluşturulmuştur. Bir kenarı 227 metre olan dörtgen tabanı 50.524 metrekarelik bir alanı kaplar. Piramidin iç ortasında, tepeden 100 metre kadar aşağıda ve tabandan 40 metre kadar yukarıda firavunun odası vardır. Firavunun mumyası, hazinesi ve özel eşyası bu odaya konmuştur. Oda 10,5 metre uzunlukta, 5 metre genişlikte ve 6 metre yüksekliktedir. Buraya 50 metrelik bir dehlizden girilir. Biri kraliçeye ait olan iki oda daha vardır.

Tarihçi Herodot'a göre, ağır granit blokları, piramidin üst bölümlerine çıkarmak için 925 metre boyunda, 19 metre genişlikte bir rampa yapılmıştır. Sadece bu rampanın yapılması bile 10 yıl sürmüştür. Bu muazzam mezar, üç ayda bir toplanan 100.000 esirin çalışmasıyla 30 yılda tamamlanmıştır. Daha sonra da Keops'un ve eşinin mumyalanmış cesetleri bu mezara yerleştirilmiştir.

 17.  KRAL MAUSOLEUS'UN MEZARI  

Mausoleus'un MezarıBu mezar, Kraliçe Artemis tarafından kocası Mausoleus (Mozoles) için yaptırılmıştır. Karia Kralı Mausoleus, o zamanki adı Halikarnas olan Bodrum (O zamanlar bu bölge Karia olarak anılıyordu) bölgesinde, M.Ö. 377-353 yılları arasında hüküm sürmüştür.

Pythea adlı bir mimarın eseri olan bu mezar bugün ayakta değildir. Ancak, tarihçi Plinius'un anlattıklarına göre yapılan bir resmi vardır. Karia krallığından kalma bazı sikkelerin üzerinde de bu anıtın kabartmalarına rastlanmıştır.

Mezarın kaidesi 25 x 30 metre idi ve İyon stilinde sütunlarla süslenmişti. Tepesinde 4 atlı bir zafer arabası bulunuyordu. Basamaklı bir piramit görünümündeydi.

Anıtın tepesindeki savaş arabasında, Kral Mousoleus ve karısının yanyana oturmuş heykelleri vardı. Dörtnala sürdükleri atların çektiği o arabayla unutulmazlığa doğru yol alıyor gibiydiler.

Anıtın, araba heykeliyle birlikte yüksekliği 45 metreyi geçiyordu. Duvarları kabartmalarla süslüydü. Sütunlar arasında birçok güzel heykel vardı.

150 yıl kadar önce Mozoleyi meydana çıkaran İngiliz arkeologları heykel ve kabartmaları alıp gitmişlerdir. Bu yüzden anıtın yeri bile zor belli olmaktadır. Şimdi bunlar British Museum'da sergilenmektedir.

Bugün Batıda sanat değeri olan ve anıt niteliğinde bulunan mezarlara Karia kralı Mousoleus'un adı verilmektedir. Bu anıt bir depremde yıkılmıştır. Yıkılan sütun ve taşların bir kısmını, Rodos şövalyeleri başka bir yapıda kullandılar.


 


                    18.  NEMRUT TAPINAĞI
Antiokos I

      Türkiye'nin doğusunda Adıyaman ilimizdeki 2.250 metre yükseklikteki Nemrut Dağı'nda Kommagene (Komajen) Kralı Antiokos I tarafından M.Ö. 64 yılında yaptırılmıştır.

     M.Ö. 80'li yıllarda Suriye'nin kuzeyinden ayrılan Komajenler, Mithridates I'in idaresinde bir krallık kurmuşlar, kısa zamanda gelişip güçlenmişlerdi. Krallık, M.S. 79 yılında bir Roma eyaleti olmuştur.

     Antiokos I, kendi soyunun Perslerden, Yunanlılardan ve Komajenli atalarından geldiğine inanıyor, kendisinde tanrılık kudreti görüyordu. Bu sebeple ölümünden sonra tanrılar arasında kalmak, onlarla birlikte olmak, tanrıların arasında ölümsüzlüğe kavuşmak istiyordu. İnancına göre, yaptırdığı tapınağa bütün tanrılar gelecek, orada toplanacak ve dünya işlerini düzene sokacaklardı. Çevredeki bütün devletler için bu tapınak bir ibadet merkezi ve kurban sunma yeri olacaktı. Nemrut

     Tapınağın içi ve çevresi tanrı ve tanrıça heykelleriyle, kabartma yazılarla, kartal başlı sütunlarla süslenmişti. Bu tapınakta bulunan dev ilah heykellerinden en önemlileri; Batılıların Apollon'u, Doğuluların Bereket Tanrısı, Yunanlıların Zeus'u ve İranlıların Ahuramazda'sıydı. Bunların dışında, daha pek çok ilah heykeli vardı.

     Günümüzde bu heykellerin çoğu devrilmiş, büyük bir kısmının da başları gövdelerinden ayrılmıştır. Kopuk başların her biri, iki insan boyundadır. Kral Antiokos'un başı bütün ilahların başından büyük olup tam 5 insan boyundadır! Başı kopmadan duran küçük heykellerden birinin boyu ise 15 metredir. Bu büyük tapınakta tüneller, teraslar, sütunlar ve aslan heykelleri de bulunmaktadır.


                      19.   PETRA

PetraM.Ö.4. yüzyılda bütün Mezopotamya'yı tehdit eden Perslerden kaçan Nabati'ler, ulaşılması çok zor olan Musa Vadisi'ne sığındılar. Bu vadideki kayaları oyarak bir yeraltı şehri yaptılar.

Lut Gölü çevresinde yaşayan Arap asıllı Nabatiler, bugün Ürdün sınırları içindeki Petra'da bir devlet kurmuşlardı. M.S. 106 yılında Romalılar tarafından yıkılan Nabatiler putperest olup en büyük tanrıları Duşara, en büyük tanrıçaları da Ellat idi. Nabatiler'in yazısı, Arap yazısının başlangıcı sayılır.

Ölü Deniz'in 80 km güneyinde, Arap Çölü'nün kenarındaki bu şehrin 4.000 kişilik bir amfitiyatrosu, tapınakları, sarayları, bunların sütun ve kemerleri, mezarları, kervansarayları ve pazar yerleri vardı ve hepsi aynı kaya bloklarının oyulmasıyla meydana getirilmiştir. Petra

Nabati krallarından Aretas IV (M.Ö. 9 - M.S. 40) için oyulan 42 metre yüksekliğinde bir cephesi olan mezar, bugüne kadar bozulmadan kalan ve Orta Doğu kültürünün en çekici örneklerindendir. Mezarın cephesindeki kaya pembe granittir. Zarif sütunlar, kemerler ve başlıklarla süslenmiştir. Bunlar aynı kaya oyularak yapılmıştır. Dünyadaki kaya mezarların en güzeli budur.


20.  RODOS HEYKELİ

       Dünyanın yedi harikasından biri olan bu heykel güneş tanrısı Helios'un adına Rodos Adasında diğer bir adıyla Kolosos dikilmiştir. Antigonos'un Rodos'u kuşatması ile Rodoslular müthiş bir savunma göstermişler ve Antigonos'u yenmeyi başarmışlardı. Bunun üzerine Antigonos kuşatmayı kaldırmış ve savaş araçlarını bırakarak Rodos Adası'ndan ayrılmıştır. Rodoslular bu araçları satarak elde ettikleri büyük miktarda parayı heykelin yapımı için kullanmışlardır.

      Heykelin yapımı için heykeltraş Lysippos'un öğrencisi Lindos'lu Khares seçilmişti. M.Ö. 294 ile 282 ylları arasında 12 yılın sonunda Khares 33m yüksekliğinde, mermer bir kaidenin üzerine bronzdan dev bir heykel yapmıştı.

      Yunanlı yazarlardan edinilen bilgilere göre, Khares bronz heykeli, içerisinden demir bir iskelet ve büyük taş bloklarla desteklemişti.Ayağının tabanın uzunluğu bile diğer heykellerin boyunu aşmıştı. Diğer heykellerin yapımında öncelikle modelleri yapılır daha sonra parçaları birleştirilerek heykel oluşturulurdu. Fakat Kolosos gibi dev bir heykelin yapımında bu yöntem imkansız olmuştur. Çünkü bu heykelde metal bölümler ayrı ayrı taşınamazdı. Bu nedenle ayaklardan itibaren işi biten parçanın üzerine yeni bir tabaka döküldükten sonra, yatay kenetler ile iskelet bağlantılarının gereğine bakılarak heykelin içine yerleştirilen taş blokların yapıyı sağlamlaştırması sağlanmıştır. Bu şekilde biten parçayı toprak yığının altına gömmüş ve bir sonraki parçanın dökümünü o düzeyde gerçekleştirmiştir.

      Heykelin bir elinde meşale bir elinde de mızrak tuttuğu Kolosos M.Ö. 226 yılında, yapılışından 56 yıl sonra bir depremde yıkılmıştır. Strabon heykelin bacaklarından kırıldığını söyler. Bir kehanet yüzünden heykel bir daha yapılmamış ve yattığı yerden tam 900 yıl kaldırılmamıştır. M.S. 654 yıllında Araplar Kolosos'un parçalarını alarak onu satmışlardır.

                      21.  TAC MAHAL

Tac Mahal, Hindistan Türk İmparatorluğu'nun Timuroğulları hanedanının 5. hükümdarı Şah Cihan (1593-1666) tarafından, o zamanki imparatorluğun başkenti olan Hindistan'ın Agra şehrinde, Jumna Nehri'nin kıyısında yaptırılmıştır. Dünyada aşk için dikilmiş en büyük ve en güzel anıt olarak kabul edilen bu türbe, Şah Cihan'ın büyük bir aşkla sevdiği eşi Ercümend Banu'nun (Mümtaz Banu) ölümü üzerine, onun hatırasına yaptırılmıştır.

Yapının mimarları, Mimar Sinan'ın talebelerinden Mehmet İsa Efendi ve Mehmet İsmail Efendi ile yapıdaki yazıları yazan Hattat Serdar Efendi eserin yapımı için Şah Cihan tarafından İstanbul'dan davet edilmişlerdi. 1630'da inşaasına başlanan eser, 22 yıl sonra 1652'de tamamlanmıştır.

Tac Mahal'in yapımında parlak, ince mavi damarları olan beyaz mermer kullanılmıştır. Aynı mermerden yapılan ve yerden yüksekliği 82 metre olan kubbe, Mimar İsmail Efendi tarafından yapılmıştır. Kubbe üzerinde altınlı bir alem vardır. Türbenin beyaz mermerden 4 minaresi vardır. Anıtın dört yanına Hatta İsmail Efendi tarafından Yasin suresinin tamamı yazılmıştır.

Mümtaz Mahal ve Şah Cihan'ın sandukaları üst katta, kubbenin altındadır. Sandukaların bulunduğu yerdeki kubbede insan ağzından çıkan her ses 7 kez yankılanacak şekilde bir akustiğe sahiptir. Şahın ve eşinin asıl lahitleri ise en alt katta bulunmaktadır.

Tac Mahal'in yüzbinlerce akik, sedef ve firuze gömülü olan duvarlarında ayrıca 42 zümrüt, 142 yakut, 625 pırlanta ve 50 adet çok iri inci vardır.

Romantik görünüşü ile herkesi büyüleyen, Doğulu Batılı birçok ünlü yazar ve şaire ilham kaynağı olan Tac Mahal, mehtaplı gecelerde bile aydan daha parlak görünür. 1966 Hint-Pakistan Savaşında, Pakistan savaş uçaklarına yol gösterici bir parıltı olmaması için, Hint hükümeti tarafından kubbesi siyah bir çadırla örtülmek zorunda kalınmıştır.


 22.  OLİMPOS'TAKİ ZEUS HEYKELİ

zeusEski zamanlarda Yunanlılar'ın en büyük festivali, "Tanrıların Kralı Zeus" onuruna düzenlenen Olimpiyat Oyunlarıydı. Bugünkü Olimpiyat oyunlarına benzeyen bu müsabakalarda Anadolu, Suriye, Mısır, Yunanistan ve Sicilya'dan atletler yarışırlardı. Olimpiyatlar ilk kez M.Ö. 776'da başladı. Oyunlar 4 yılda bir düzenleniyordu ve Yunan şehir devletlerinin bütünlüğünü sağlamaya yardımcı oluyordu. Yunanlılar, Yunanistan'ın batı kıyısında Peloponnesus denen bölgedeki Olimpos'ta Zeus adına bir tapınak yaptırmışlardı. Kutsal oyunlar süresince, şehir devletleri arasındaki savaşlar kesiliyor ve oyunlar için Olimpos'a (Olympia) gidecekler için güvenli bir geçiş imkanı sağlanıyordu.

Oyunların yapıldığı yerde bir stadyum ve kutsal bir koruluk vardı. Yunanlılar ilk zamanlarda basit bir yapısı olan tapınağın yerine, zaman içinde oyunların öneminin artmasıyla, yeni ve tanrıların kralının adına yaraşır bir tapınak yapmak istediler. Bunun için Elis'li Libon yeni bir tapınak yapmaya başladı ve M.Ö. 456'da Zeus tapınağı bitirildi.

Tapınak dikdörtgen bir platform üzerine inşaa edilmişti. Binanın yanlarında yeralan 13 adet büyük sütun, tavanı destekliyordu. Her köşede 6 adet sütun vardı. Üçgen şeklindeki tavan heykellerle doldurulmuştu. Kolonların üzerindeki pedimentler, Heracles'in heykelleriyle süslüydü. Tapınağın içerisinde tanrıların kralı Zeus'un görkemli bir heykeli yeralıyordu.

Heykeli, Atina'daki Parthenon tapınağı için Athena heykelini yapan Phidias yapmıştır. Heykel tapınağın batı ucuna yerleştirilmişti. 7 metre genişlikte ve yaklaşık 12 metre yüksekliğindeydi. Zeus, özenle hazırlanmış tahtında oturur şekildeydi. Başı neredeyse tavana değiyordu. Sağ elinde zafer tanrıçası Nike'ı tutuyordu. Sol elindeyse üzerinde çeşitli metallerden kakmalar olan ve üzerinde kartal olan bir hükümdar asası vardı. Altın, abanoz, fildişinden yapılmış olan ve değerli taşlardan kakmaların bulunduğu Zeus'un oturduğu taht, heykelin kendisinden daha etkileyiciydi. Üzerinde, Yunan tanrılarının ve sfenks gibi mistik hayvanların oyma figürleri yeralıyordu.

Heykelin derisi fildişinden, sakalı, saçları ve elbisesi altındandı. Tasarım, bir ahşap çerçeveye altın ve fildişi levhaların tutturulmasıyla yapılmıştı. Olimpos'un havası çok fazla nemliydi. Bu yüzden fildişi levhaların çatlamaması için tapınağın altındaki özel bir havuzda bulundurulan bir yağ ile sürekli yağlanıyordu.

Roma imparatoru Theodosius I, M.S.255 yılında, bir dinsiz adeti olduğu gerekçesiyle olimpiyatları durdurdu. Daha sonra zengin Yunanlılar, heykeli Bizans'a taşıdılar. Heykel, M.S.462 yılında çıkan bir yangında yokoldu.

Olimpos'ta 1829'da Fransızlar tarafından burada bulunan bazı heykel parçaları Paris'te Louvre müzesinde sergilenmektedir.

Bugün, bölgedeki stadyum restore edilmiştir. Zeus tapınağıyla ilgili birkaç sütun haricinde hiçbir şey kalmamıştır. Heykel ise tamamen yokolmuştur. Ancak, o döneme ait bulunan paralar üzerindeki resimlerden, mabedin şekli hakkında ipuçları elde edilebilmiştir.


 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol