BİLİM DÜNYASINA HOŞGELDİNİZ
  OSMANLI KÜLTÜR VE UYGARLIĞI
 

 

 

OSMANLI KÜLTÜR VE UYGARLIĞI

MERKEZ TEŞKİLATI

 PADİŞAH

  A)-PADİŞAHLARIN BAŞA GEÇMESİ (VERASET SİSTEMİ):

    Osmanlı Devletinde kimin padişah olacağı konusunda kesin bir kural yoktu. Osmanlı ailesinin bütün erkekleri taht üzerinde hak sahibi idiler. Onun için padişah ölünce oğullarının hangisinin tahta geçeceği konusunda devlet yönetimindeki etkili grupların(ümera,ulema vb.) tercihleri önemli rol oynuyordu. Eski Türk Devlet geleneğinden kaynaklanan bu sistem(Kut anlayışı)taht kavgalarına neden  oluyordu.

Veraset Sistemindeki Değişmeler:

 * Fatih Sultan Mehmet bu sakıncayı ortadan kaldırmak için tahta geçme yöntemini belirleyen bir  kanunname düzenledi.

   Bu kanunla Fatih'in amacı:

   1 -Taht kavgasına son vererek,ülkenin birlik ve bütünlüğünü sağlamak,

   2- En GÜÇLÜ olanın padişah olmasını sağlamaktı.

 * I.AHMET zamanında yapılan değişiklikle EN YAŞLI ve AKILLI olanın (EKBER VE ERŞED) padişah olması esası benimsendi.

   AÇIKLAMA: Ekberiyet sistemi Şehzadeler arasındaki rekabet duygusunu ortadan kaldırması bakımından OLUMSUZ,taht kavgalarına son vermesi bakımından da OLUMLU sonuçlar doğurmuştur.

  B)-PADİŞAHLARIN YETİŞMESİ:

    16. yüzyılın sonlarına kadar şehzadeler 14-15 yaşlarına gelince, Anadolu’daki sancaklara SANCAKBEYİ olarak gönderilirlerdi. Burada bir LALA'nın yanında devlet yönetiminde tecrübe kazanmaları sağlanırdı.

   NOT: Lala'yı Büyük Selçuklular'daki ATABEYLERE benzetebiliriz.

    III. Mehmet'ten sonra şehzadelerin SANCAĞA ÇIKMA usulü kaldırıldı. (Şehzadeler sarayda KAFES HAYATI yaşadılar.)

  C)-PADİŞAHLARIN ÜNVANLARI:

    Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarında başta bulunan hükümdarlara BEY denilmiştir. Yine hırıstiyanlara karşı savaştıklarından GAZİ de denilmiştir.(Örneğin:Osman bey,Osman Gâzi,Orhan Bey,Orhan Gâzi gibi..) Hükümdarların aldığı diğer başlıca ünvanlar; Han, Hakan, Hünkâr, Sultan ve genellikle Padişah'dır.

 NOT: Yavuz Sultan Selimin 1517 Mısır seferi sonucu HALİFELİK Osmanlı padişahlarına geçmiştir. Böylelikle Osmanlı hükümdarları padişah olarak Devletin Başı, halife olarakta müslümanların başı olma özelliği taşımışlardır.

 




                     SARAY

 Padişahın hem özel hayatının geçtiği, hem de devletin yönetildiği yerdi. Saray ENDERUN ve BİRUN olmak üzere iki bölümden oluşuyordu.Bu iki bölüm BAB'ÜS-SAADE(Orta kapı) denilen kapıyla birbirine bağlanmıştı.

  1)- ENDERUN :Padişahın özel hayatının geçtiği sarayın iç bölümüdür. Burada padişahın  hizmetine bakan güvenilir kimselerin bulunduğu  hizmet ve eğitim odaları ve harem bulunuyordu. Enderundaki odalar şunlardır:

    a)-HASODA:Padişahın günlük hizmetine bakarlardı.

    b)-HAZİNE ODASI:Padişahın özel hazinesine bakarlardı.

    c)-KİLER ODASI:Yemek ve sofra hizmetlerini yaparlardı.

    d)-SEFERLİ ODASI:Berber, terzi, müzisyen gibi görevliler bulunurdu.

          Enderun, devlet adamı yetiştiren ve bugün bile dünyada benzerine pek rastlanmayan bir yüksek okuldu. Enderun talebesi, uzun süreli bir eğitim ve öğretimden sonra, devlet kademelerinden birinde görev alırdı.

 

     Devşirme usulüyle  toplanan oğlanlar, Acemi oğlanlar ocağına götürülmeden önce, içlerinden seçilenler Topkapı sarayına alınarak, sıkı bir disiplin altında yetiştirilirlerdi.  Bunlara dini  bilgiler, Arapça, Farsça gibi dersler ve pratik el sanatları öğretilirdi.Bunlara İÇOĞLANI denilirdi. Amaç saraya alınan bu içoğlanlarını gerçek bir dindar, devlet adamı, asker ve seçkin nitelikli bir kişi olarak yetiştirmekti. Hasoda, kiler odası, hazine ya da seferli odalarında hem hizmet ederler, hemde eğitim ve öğretimlerini sürdürürlerdi. Daha sonra ÇIKMA denilen bir atama usulüyle Birun da görevlendirilir, bu odaların başındaki ağalar da sancak beyliği gibi önemli görevlere tayin   edilirlerdi.

 

ENDERUN TALEBESİ

 

 

HAREM: Sarayda kadınların yaşadığı bölüme denirdi.Saraya alınan kızlar tıpkı iç oğlanları gibi sıkı bir eğitim görürlerdi. Eğer padişah tarafından sarayda tutulmazlarsa Çıkma ile saray dışında görevlendirilen Kapıkullarıyla evlendirilirlerdi.

 

Darüssaade Ağası (Kızlar Ağası)

 

Kızlar Ağası, Cüce ve Ak Ağa

Osmanlı Sarayında Harem-i Hümayun'un amiriydi. Bu siyahi hadım, aynı zamanda Haremeyn ( Mekke ve Medine ) vakıfları ve selatin camilerin işlerinede nezaret ederdi.

Ak Ağalar, Babüssaade'yi beklemeye memur beyaz hadımlardı

 

  2)- BİRUN: Sarayın dış bölümüne denirdi. Bîrûnda geniş bir yönetici kadro yer alırdı. Bîrûndaki görevliler ve teşkilatları şunlardı:

 

 

    a)-Yeniçeriler

    b)-Altı Bölük halkı (sipahiler, silahdar, sağ ve sol garipler, sağ ve sol ulûfeciler.)

    c)-Topçular ve Cebeciler

 

 

Yabancı ( Melchior Lorck'un ) çizgileri ile bir yeniçeri

 

Ulufeci

d)-Mehterler

 

Mehterhane, musikiye meyilli olanların yetiştirildiği okuldu. Buradan yetişenler, mehter takımında görev alırlardı. Soldan sağa: Baş Mehter, Zilzen, Boruzen, Mehter Başı, İçoğlan Başçavuşu.

 

    e)-Müteferrikalar: (Enderundan çıkma içoğlanlar, beyzade çocukları, devlet ileri gelenlerinin çocukları.) Birunda başka görevlilerde vardı. Başlıcaları:

      Padişah Hocası: Şehzadelerin eğitimiyle meşgul olur.

      Hekimbaşı: Cerrahbaşı da denilen doktor.

      Çavuşlar ve Çavuşbaşı: Haberleşme ve elçilik görevini yapar.

 

 

      Ayrıca  Müneccimbaşı, Mimarbaşı, seyisler, okçular, rikabdarlar, Darbhane emini vb...

      Üstün başarı gösterenler, saray dışındaki görevlere atanarak ödüllendirilirlerdi.

 

 

Müneccimbaşı

 

Para basımı ile ilgili işleri yürüten Darphane Emini

 

 NOT: Osmanlılar'da ilk saray Bursa da yapılmıştı. Başkent Edirne olunca burada daha büyük bir saray yapılmış, İstanbul'un fethiyle Fatih Beyazıt'taki mevcut sarayda oturmuş, buranın yeterli gelmemesi üzerine aynı yerde başka bir saray yaptırılmıştı. Eski Saray denilen bu sarayın da yeterli olmaması üzerine Topkapı Sarayı (yeni saray) yapılmıştır.  Padişahlar 19. yüzyıla kadar burada oturmuşlar, 19.  yüzyılda Dolmabahçe, Beylerbeyi, Çırağan ve Yıldız sarayları yapılmıştır.

Zülüflü Baltacı: Osmanlı ordusu sefere çıktığında otuz kadar baltacı devamlı olarak sancak-ı şerif altında Kur'an-ı Kerim okurlar; din düşmanlarının kahrı ve Müslümanlar'ın muzafferiyeti için dua ederlerdi.

 

                    DİVAN-I HÜMAYUN

  Bugünkü Bakanlar Kurulu gibi çalışan Divan-ı Hümayun önceleri DİVANHANE'de toplanırken, Kanuni zamanında yapılan KUBBEALTI denilen yerde  toplanmaya başlamıştır. Divan teşkilatı ilk defa ORHAN BEY zamanında kurulmuştur.  Fatih Sultan Mehmet padişahların divân  toplantılarına katılma geleneğine son vererek, toplantıları kafesli bir pencerenin arkasından takip  etmiştir.

DİĞER DİVANLAR:

  Sefer Divânı: Vezir-i azam sefere çıkarken toplanan divan

  Ulufe Divânı: Yeniçeri maaşları için toplanan divan

  Galebe Divânı: Yabancı elçilerin kabulü sırasında toplanır

  Ayak Divânı: Olağanüstü durumlarda toplanan divan.

  At divânı: Sefer sırasında at üzerinde yapılan toplantı.

DİVANIN-I HÜMAYUN ÜYELERİ:

                         PADİŞAH

                          

                   VEZİR-İ AZAM(SADRAZAM)

 

1-Kubbealtı          2-Nişancı         3-Kazaskerler      4-Defterdarlar

  Vezirleri              (Kalemiye)         (İlmiye)           (Kalemiye)

 (Seyfiye)                                            |                            |

                                                |               |                 |                 |

                                         Rumeli   Anadolu      Rumeli       Anadolu

                                         Kazaskeri Kazaskeri   Defterdarı  Defterdarı

                                                                               (başdefterdar)

    NOT: Bunlardan başka eğer vezir rütbesine sahiplerse YENİÇERİAĞASI ve KAPTAN-I DERYA da divan üyesi olur ve görüşmelere katılırlardı.

 

Bunlar askeri,idari,adli,mali ve bürokrasinin en üst yetkilileriydi. Buradan da anlaşıldığı gibi Divan-ı Hümayûn devlet teşkilatının esasını oluşturan Seyfiye, İlmiye ve Kalemiye kollarının temsil edildiği bir kuruluştu.

 DİVANIN YAPISI:

Osmanlılarda padişahın yetkilerini kullanmak yada emirlerini uygulamak için görevlendirilmiş üç temel sınıf bulunuyordu.  Bu sınıfların en üst yetkilileri divânda temsil edilirdi. Bu sınıflar şunlardı:

            1-Seyfiye (Ehl-i Kılıç= Ehl-i Örf)

            2-İlmiye (Ehl-i Şer)

            3-Kalemiye (Ehl-i Kalem)

1)- SEYFİYE (Ehli Örf):

  Osmanlı Devletinde yönetim ve askerlik görevini yerine getiren zümrelere denirdi. Ehli örf,ehli seyf ve ümera gibi isimler verilen bu sınıfın divan-ı hümayundaki temsilcileri vezir-i azam  ve vezirlerdi. Divan dışında beylerbeyleri, sancak beyleri, kapıkulu askerleri, tımarlı sipahiler bu  grubun içindedir.

   VEZİR-İ AZAM(Sadrazam):Bugünkü başbakan durumunda olan veziri azam, padişahın vekili olarak görev yapar ve onun altın mührünü taşırdı. Divana başkanlık eder, padişah sefere katılmıyorsa ordunun başına geçer, bu görevi sırasında SERDARI EKREM sıfatıyla padişahın bütün yetkilerini kullanırdı.

   KUBBE ALTI VEZİRLERİ: Bugünkü devlet bakanları durumunda olan kubbe altı vezirlerinin sayıları 5-7 arasındaydı.

2)- İLMİYE (Ehli Şer), devletin adalet,eğitim ve yargı görevlerini üstlenen gruptu. Ulema da denilen bu grubun üç önemli görevi vardı:

  Medreselerde iyi eğitim görmüş

   a)-Tedris Görevi:Eğitim-Öğretim görevidir. Bu görevi müderris,muâllim gibi kişiler yürütürdü.

   b)-Kaza Görevi:Yargı görevidir. Bu görev kadılar tarafından yürütülürdü. Kadılar İslam hukukuna göre davalara bakar ve  karar verirlerdi.

   c)-İfta Görevi: Fetva görevidir.Yapılanların şeriata uygun olup olmadığı konusunda fikir beyan etme görevidir.

      Fetva verme yetkisine sahip olanlara MÜFTİ denilirdi. Müftilerin en üst rütbelisi Şeyhülislam ve kazaskerlerdi.

 

   ŞEYHÜLİSLAM: Divana katılan fakat oy kullanmayan şeyhüislamın protokoldeki sırası veziri azamla aynıydı.Hem ilmi kişiliği, hem de fetva verme yetkisi dolayısıyla şeyhülislama büyük saygı gösterilirdi. Bayramlaşma sırasında padişah sadece şeyhülislamın karşısında ayağa kalkardı.

   Önemli devlet işleri hatta padişahların görevden alınması için şeyhülislamın fetvası gerekiyordu. Şeyhülislam idam cezasına çarptırılamaz, tutuklanamaz ve hapsedilemezdi. 17.  yüzyıla kadar görevden alınması bile söz konusu değildi.  Tanzimattan sonra şeyhülislamların yönetimdeki önemi azalmaya başladı.

ŞEYHÜLİSLAM: Şeyhülislam, hakanın danışmanı gibidir ve hakanın talebiyle istenilen konularda fetva verir.

 

 

   KAZASKERLER (KADIASKERLER): Divanı Humayun üyesi olan kadıaskerler şer'i hükümler veren en yüksek görevlilerdi. Fatihten itibaren  Anadolu ve Rumeli kadıaskerleri olmak üzere sayıları ikiye çıkarıldı. Rumelideki kadılar Rumeli, Anadoludaki kadılar Anadolu kadıaskerine bağlıydılar.

   KADILAR: Başlıca görevleri şunlardı:

      a)-Merkezden gelen emirleri halka iletmek, halkın şikayetlerini merkeze bildirmek.

      b)-Her türlü davaya(miras,ticaret,ceza) bakarak karar vermek.(Yargıçlık)

      c)-Nikah sözleşmesi, şirket kurulması, Vakıf kurulması gibi sözleşmeleri yapardı.(Noterlik)

      d)-Avarız denilen olağanüstü durumlardaki vergileri toplar, merkeze gönderirdi.

 

Kazasker

 

Rumeli Kazaskeri, protokolde daha önde gelirdi.

 

Kadılar: Tarihimizin süper yargıçları

   PADİŞAH HOCALARI: Osmanlı şehzadelerine ulemadan bir kimse hoca olarak tayin edilirdi. Şehzadeler hükümdar olduklarında onları PADİŞAH HOCASI olarak tayin ederlerdi.

 

   SEYYİD VE ŞERİFLER: Hz.Peygamberin torunları Hz.Hasanın soyundan gelenlere Şerif, Hz. Hüseyinin soyundan gelenlere ise Seyyid denirdi. Seyyid ve şerifler Osmanlı toplumunda büyük saygı görürlerdi. Devlet de bunların işleriyle meşgul olmak için NAKİB'ÜL EŞRAFLIK denilen bir kurum kurmuştu.

Nakib'ül-eşraf ve Rumeli Kazaskeri

 

   Yukarıdaki görevlilerden başka ilmiye zümresi içinde müderrisleri, müneccimleri, hekimleri, tarikat şeyhlerini, imam ve müezzinleri sayabiliriz.

3)- KALEMİYE(Ehli Kalem):

   Günümüzde bürokrasi diye adlandırılan bu sınıfın en üst rütbelileri NİŞANCI VE DEFTERDARLAR'dır.

 

 

    NİŞANCI(TEVKİİ=TUĞRAİ): Divandan çıkarılan belgelerin üstüne padişahın nişan olan  TUĞRA 'yı çektiği için TUĞRACI'da denirdi. Nişancı kendisine bağlı REİSÜL KÜTTAB başkanlığında çeşitli kalemler vasıtasıyla merkez bürokrasisinin her türlü işlemlerini yapardı.

    Reisülküttab'a bağlı kalemler şunlardı:

    a)-Beylikçi Kalemi b)-Tahvil Kalemi c)-Ruus Kalemi  d)-Amedi Kalemi

    Nişancının görevleri: Nişancı tuğra çekmenin yanısıra yukarıdaki kalemler vasıtasıyla şu görevleri yapardı:

      A)- Divanda yapılan görüşmelerin kayıtlarını tutarak MÜHİMME DEFTERİNE(Divan Defteri) kaydetmek.

      B)- Ferman,berat gibi belgeleri hazırlamak.

      C)- Sadrazam ve padişah arasındaki ve dış ülkelerle olan yazışmaları hazırlamak.

      D)- Tapu Tahrir Defterlerini tutmak.

 

Nişancı

 

 

Tuğra

   

DEFTERDAR:

    Osmanlı Devletinde bütün mali işlerden ve hazineden sorumlu en üst görevlilerdi. Osmanlılarda İç ve Dış Hazine olmak üzere iki tür hazine vardı. İç hazinede padişahın özel serveti ve değerli eşyaları saklanırdı. Dış hazine ise devletin maliye teşkilatını oluştururdu. İlk dönemde defterdar sayısı bir iken, sonraları mâli işlerin artmasından dolayı sayıları ikiye yükselmiştir.Bunlar; Rumeli defterdarı ve Anadolu Defterdarı idi. Rumeli Defterdarı Başdefterdar idi.

     Defterdara bağlı kalemler şunlardı:

       a)-Ruznamçe kalemi b)-Maliye emirleri kalemi c)-Tarihçi kalemi  d)-Gelir ve gider kalemi

     Defterdara bağlı üst düzey görevliler şunlardı:

       a)-Başbakı kulu    b)-Veznedarbaşı c)-Sergi nazırı  d)-Sergi halifesi

 

Osmanlı hazinesi ve arazisinin sorumlusu Defterdar Efendi

 

 MERKEZ TEŞKİLATINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER:

 1)- 18. yüzyılda değişmeler:

    a)- Tahta Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesinin geçmesi, zamanla devlet işlerinin sadrazamlara bırakılması sonucun doğurmuştur. Sadrazamların güçlenmesi ile Divan BAB-I ALİ'de (Sadrazam kapısı=Yüksek Kapı)toplanmaya başlamıştır

    b)- 18. yüzyılda devletlerarası ilişkiler ön plana çıkınca diplomasi önem kazanmaya başlamış, böylece kalemiye sınıfının özellikle de REİSÜL KÜTTAB'ın etkinliğ artmıştır. Reisülküttab dış ilişkileri düzenleyen bir nitelik kazanmıştır.

 2)- II.Mahmut Döneminde değişmeler:

    a)- 1826'dan itibaren BAB-I ALİ sadrazamın özel ikametgahı olmaktan çıkmış, devletin hükümet binası haline gelmiştir.

    b)- II.Mahmut zamanında Divân Batı ülkelerinde olduğu gibi yeniden düzenlenmiştir. Divân-ı Hümayûn yerine nezaretlerden (nazırlıklar=bakanlıklar) oluşan yeni bir hükümet modeli oluşturulmuştur. Bu hükümet modeline Meclis-i Vükela, Heyeti Vükela(bakanlar kurulu) veya Meclis-i Has denir. Böylelikle Sadrazamın yetkileri nazırlar arasında dağıtılmıştır. Bu nazırlıklar şunlardır

 

         ESKİ                              YENİ

   Divan-ı Hümayun    ----->   Heyeti Vükela(bakanlar kurulu

   Sadrazam                 ----->    Başvekil(Başbakan)

   Sedaret Kethüdası ----->    Dahiliye Nazırı(İçişleri)

   Reisülküttab             ----->    Hariciye Nazırı(Dışişleri)

   Defterdar                  ----->    Maliye Nazırı

   Kazasker                     ----->   Adalet Bakanlığı (Nezareti Deavi=Davalar bakanlığı)

   Ayrıca Evkaf ve Ticaret Nazırlığı kuruldu.

    c)- II.Mahmut zamanında yeni meclis ve komisyonlar kuruldu.Bunlar;

        1-Dar-ı Şura-i Askeri:(Askeri işleri düzenlemek)

        2-Dar-ı Şura-i Bab-ı Ali(İdari ve bürokratik işler

        3-Meclis-i Vala-i Ahkam-ı Adliye(Adalet işleri)

      Bunların dışında II.Mahmut zamanında şu ıslahatlar gerçekleştirildi:

          a)-1826 da Yeniçeri ocağı kaldırıldı,Yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir ordu kuruldu.

          b)-Tımar ve zeamet kaldırıldı. Başta valiler olmak üzere devlet memurları maaşa bağlandı.

          c)-Müsadere usulü kaldırıldı.(Görevden alınan yüksek dereceli memurun malına devletin elkoyma usulü)

          d)-İlköğretim mecburi kılındı.

          e)-İlk resmi gazete ( TAKVİM-İ VEKAYİ) çıktı.

          f)-İlk defa nüfus sayımı yapıldı.

          g)-Kıyafet değişikliği yapıldı.(Memurlara fes,ceket,pantolon giyme zorunluluğu)

          h)- Harp okulu, Tıp okulu gibi okullar açıldı.

          ı)- Mahalle ve köylere MUHTARLIK teşkilatı kuruldu.

 3)-Tanzimat Döneminde Meydana Gelen Değişiklikler:

    3 Kasım 1839 da ilan edilen Tanzimat fermanıyla devlet teşkilatında yeni düzenlemelere gidilmiştir. 1876'ya kadar süren dönemde yeni meclis ve komisyonlar kurulmuştur.

    Bunlar;  a)-Meclis-i Ali Tanzimat, b)-Şura-i Devlet c)-Divan-ı Ahkam-ı Adliye'dir.

     Ayrıca Tanzimat Döneminin bir başka yeniliği de SERASKERLİK makamının kurulmasıydı. Kara kuvvetleri komutanlığı olan bu makam, Sadrazam ve şeyhülislama eşit tutuldu.

 4)-Meşrutiyet Döneminde Meydana Gelen Değişiklikler:

    1876'da Kanuni Esasi'nin ilan edilmesiyle Meşrûtiyet dönemi başlamıştır. Yapılan seçimlerle iki meclis oluşturulmuştur:

    a)- Meclisi Mebusan:Hırıstiyan,Yahudi ve müslüman halkın seçtiği milletvekillerinden oluşuyordu.
    b)- Ayan Meclisi: Padişah tarafından tayin edilen 26 kişiden oluşuyordu.


 

 

TAŞRA TEŞKİLATI

 

TIMAR VE İLTİZAM SİSTEMİ: Osmanlı Devletinde taşra teşkilatının(merkez dışı) temelini tımar (dirlik) sistemi oluşturuyordu.Devlet bazı bölgelerin vergi gelirlerini hizmet veya maaş karşılığı olarak askerlere veya devlet görevlilerine ayırırdı. Bu gelir kaynağına DİRLİK denilirdi. Dirlikler 3'e ayrılmıştı.

   1-TIMAR: Tımar sistemine göre savaşta sivrilmiş,tımar beyi olma özelliği kazanmış sipahilere verilen 3-20 bin akçe yıllık vergi geliri olan dirliklerdir.

   2-ZEAMET: Savaşta üstün yetenek göstermiş olan tımar sahipleri ile devlet merkezindeki divân çavuşlarına, müteferrika ve kâtipler ile eyalet ve sancaklardaki ileri gelen devlet görevlilerine verilen yıllık vergi geliri 20-100 bin akçe arsındaki dirliklerdir.

   3-HAS: Padişah ve ailesine, sadrazam, vezirler, beylerbeyi ve sancak beylerine verilen geliri 100 bin akçeden fazla dirliklerdir.

sAÇIKLAMA: Tımar sahipleri ilk 3 bin, zeamet sahipleri ise ilk 20 bin akçesini kendi geçimleri için ayırırlardı. Buna KILIÇ HAKKI denirdi. Tımar sahipleri geri kalan gelirin her 3 bin akçesi, zeamet ve has sahipleri ise her 5 bin akçesi için tam teçhizatlı bir atlı asker yetiştirmek ve gerektiğinde bunlarla birlikte savaşa katılmak zorundaydı. Bu askere CEBELÜ denirdi.

     Dirlik sahipleri kendisine verilen toprakları köylüye 50-150 dönümlük topraklar halinde dağıtır.

     Ve hasat zamanında köylünün yetiştirdiği ürünün vergisini (öşür yada harac) alırlardı.

          Dirlik sisteminde toprağın;

           1-Mülkiyeti DEVLETE,

           2-Vergisi  DİRLİK SAHİBİNE,

           3-Kullanım hakkı KÖYLÜYE aittir.

TIMARLI SİPAHİ HANGİ DURUMLARDA TOPRAĞI KÖYLÜDEN GERİ ALABİLİRDİ ?

      1-Toprağı sebepsiz yere terk edenlerden,

      2-Sebepsiz yere 3 yıl üst üste ekmeyenlerden,

      3-Sebepsiz yere vergisini vermeyenlerden.

 

Yabancı ( Melchior Lorck'un ) çizgileri ile bir tımarlı sipahi

TIMARLI SİPAHİNİN KÖYLÜYE KARŞI GÖREVLERİ NELERDİR ?

 1)-Köylünün güvenliğini sağlamak,

 2)-Köylünün tohum,gübre vb. ihtiyaçlarını temin etmek,

 3)-Köylünün vergisini en kolay şekilde ödemesini sağlamak

 

 

 DİRLİK (TIMAR) SİSTEMİNİN YARARLARI NELERDİR ?

   1)- Devlet Merkezden toplanması son derece zor vergiler böylece toplamış oluyor,

   2)- Devlet bazı görevlilerine maaş vermekten kurtuluyor

   3)- Devlet asker yetiştirmekten kurtuluyor

   4)- Devlet toprakları boş kalmadığından üretim artıyor.

   5)- Tımarlı sipahiler bulundukları yerlerde güvenliği sağlıyor.

Osmanlı tımarlı sipahisi... Tımarlı sipahiler vergilerini topladıkları araziye karşılık, sefer zamanlarında kendi askerleri ve hayvanları ile orduya katılırlardı.

 

  NOT: Tımar ve zeamet sistemi II.Mahmut zamanında kaldırılarak başta valiler olmak üzere devlet memurları maaşa bağlandı.

 İLTİZAM SİSTEMİ: İltizâm devlete ait bir gelirin ihale yoluyla şahıslara verilmesidir. 16. yüzyıldan sonra uygulamaya konulan bu sistemde devlete ait bir gelir genellikle 3 yıllık bir süre için açık artırmaya çıkarılır,en yüksek bedeli verene devredilirdi. Bu ihaleyi kazanan kişiye MÜLTEZİM denirdi.Mültezîmlere dirlik sahiplerine verilen haklar tanınmıştı.

  NOT: Bu sistemin  en önemli yararı devletin acil para ihtiyacını karşılamasıdır.

  NOT: Zaman içinde tımar toprakların MUKATAA haline getirilip mültezime verilmesi yaygınlaşmışdır.

 

 TIMARLARIN MUKATAA HALİNE GETİRİLİP MÜLTEZİME VERİLMESİ

 NE GİBİ OLUMSUZ SONUÇLAR DOGURMUŞTUR ?

    1)-Mültezîm baskısı altında kalan halkın vergisini ödeyememesine ve toprağını terk etmesine

    2)-İltizamların genellikle o bölgedeki zengin ve güçlü kişilere (AYAN) verilmesiyle, taşradaki ayanlar güç kazanmaya başlamışlar ve devlete baş kaldırmışlardır

    3)-Tımar toprakların iltizama verilmesiyle, valiler eskiden tımarlı sipahiye yaptırdıkları güvenlik ve askerlik hizmetini, SARICA SEKBAN denilen kapılarında besledikleri askerlere yaptırmaya başladılar. Barış döneminde veya beylerinin tayini çıktığında işşiz kalan ve LEVENT adını alan bu insanlar eşkiyâlık yaparak karınlarını doyurmaya başladılar.

  NOT: İltizâm yöntemi Tanzimata(1839) kadar yürürlükte kalmış,bu tarihte kaldırılmıştır. Ancak 1855'ten itibaren iltizâma yeniden dönülmüştür.

                 İDARİ TEŞKİLATI:

   Osmanlı ülkesi idari bakımdan EYALETLERE, eyaletler SANCAKLARA, Sancaklar KAZALARA, kazalar da TIMARLI NAHİYELERİNE ayrılmıştı.

 1)- EYALETLER (BEYLERBEYİLİK):

    Eyaletlerin başında BEYLERBEYİ bulunuyordu. Eyalet içinde beylerbeyinin bulunduğu sancak PAŞA SANCAĞI adıyla anılırdı. Beylerbeyi  Divan-ı Hümayûnun küçük bir kopyesi olan "Eyalet divanı"nın başıydı.

 

      Eyalet Divanının üyeleri şunlardır:

        1-Beylerbeyi: Eyaletin ve eyalet divanının başıydı. Hizmetinde KAPU HALKI denilen çok sayıda görevli ve asker bulunurdu. Beylerbeyi tayini çıktığında kapuhalkını da beraberinde götürürdü.

        2-Beylerbeyi Kethüdası: Beylerbeyinin yardımcısıydı.

        3-Eyalet Defterdarı: Eyaletin mâli işlerinden sorumluydu.

        4-Eyalet Kadısı: Eyaletin yargı, belediye, noterlik vb. işlerinden sorumluydu.

        5-Eyalet subaşısı: Bugünkü emniyet müdürü gibidir. Suçluların takibi ve yakalanmasında, kadı tarafından verilen hükümlerin uygulanmasından ve merkezden gelen emirlerin uygulanmasından sorumludur.

 

KADI

 

Gündüzleri belediye müfettişliği gibi bir görev yapan Su Başı, geceleri de kol gezerek uygunsuz davranışları denetler, Muhzır Ağa ve Ases Başı ile birlikte kanunları uygulardı

    

     Osmanlı Devletinde eyaletler SALYANELİ ve SALYANESİZ olmak üzere ikiye ayrılıyordu.

     Salyaneli (Yıllıklı) Eyaletler: Bu eyaletlerde tımar sistemi uygulanma, vergiler yıllık olarak toplanırdı. Mısır, Habeş, Bağdat, Basra, Yemen, Tunus, Cezayir, Trablus salyaneli eyaletlerdendi.

     Salyanesiz (Yıllıksız) Eyaletler: Tımar(dirlik) sisteminin uygulandığı eyaletlerdir.  Bu eyaletlerdeki topraklar has, zeamet ve tımar olarak ayrılmıştır.Merkeze yakın eyaletlerdir.

     Rumeli, Budin, Anadolu, Karaman, Dulkadir, Sivas, Erzurum, Diyarbakır, Halep, Şam, Trablusşam salyanesiz eyaletlerdendir.

 2)-SANCAKLAR: Kazaların birleşmesiyle meydana gelmişti. En üst dereceli yöneticisi SANCAK BEYİ'dir.S ancaklarda asayiş sûbaşı ve Yasakçılar(asesler), kalenin korunması da kale dizdarları tarafından yapılırdı.

 3)-KAZALAR: Hem adlî hem de idarî birimdir. Kazaların başında yönetici olarak kadı bulunurdu.

    İMTİYAZLI HÜKÜMETLER: Osmanlı devletinin hakimiyetini tanıyan Kırım Hanlığı, Mekke Emirliği, Eflak, Boğdan ve Erdel Beylikleri,Sakız Cumhuriyeti imtiyazlı yönetimlerdi. Bunlar iç işlerinde serbest olup, yöneticileri Osmanlı tarafından kendi soyluları arasından atanırdı. Bu hükümetlerden Kırım Hanlığı ve Mekke Emirliği dışındakilerden yıllık belli bir vergi alınırdı.

TAŞRA TEŞKİLATINDAKİ DİĞER GÖREVLİLER:

Muhtesib: Çarşı ve pazar denetlemesi yapardı. Satılan mal ve fiatları kontrol ederlerdi.(zabıta)

Kapan Emirleri: Şehirlere gelen sebze-meyvenin toplandığı yerlere "kapan" denirdi. Kapan emiri buraya gelen malın vergilendirilmesini sağlardı.(Hal müdürü)

Beytülmal Emini:Herhangi bir yerleşim yerinde kamuya ait çıkarları korumakla görevliydi.

Gümrük ve Bac Eminleri: Kasaba ve şehirlerde sanat ve ticaretle ilgili vergileri toplarlardı.

TAŞRA TEŞKİLATINDA MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER:

   1864'te yayınlanan "vilayet nizamnamesi" ile ülke idarî bakımdan yeniden teşkilatlandırıldı. Buna göre taşra yönetimi vilayet, liva(sancak), kaza ve köy birimlerine ayrıldı. Livaların yönetimi MUTASARRIF'lara verildi.

   1871'de kaza ve köy arasına NAHİYELER eklendi, bunların başına  nahiye müdürleri seçimle getiriliyordu.

MAHALLİ TEŞKİLAT:

   Mahalle veya köy cemaatinin önde gelen kişisi İMAM'dır. İmam cemaatin isteğiyle belirlenir ve kadı'nın onayıyla göreve başlardı.

   Mahalle ve köy halkının ortaklaşa karşıladığı giderler şunlardır:

   1)- Cami,okul,çeşme gibi yapıların onarımı ve ihtiyaçlarının karşılanması,

   2)- İmam, müezzin, muallim gibi görevlilerin ücretlerinin ödenmesi,

   3)- Divan-ı Hümayûn tarafından  olağanüstü durumlarda konulan AVARIZ adı verilen vergilerin ortaklaşa ödenmesi.



HUKUK SİSTEMİ

 

Osmanlı Devletinde hukuk iki temele dayanıyordu:

       1)- Şer'î Hukuk,  2)- Örfî Hukuk

 1)-ŞER'İ HUKUK(İslam Hukuku=Fıkıh): Şer'i hukukun kaynaklarını Kur'an, Hadis, İcmâ ve Kıyas oluşturuyordu. Şer'i hukuk sadece müslümanlara uygulanırdı. Kamu hukuku dışında kalan davalarda müslüman olmayanlar, kendi dinî kurumlarında yargılanırlardı.

"İstanbul Efendisi" olarak anılan İstanbul Kadısı, Osmanlı sınırları içindeki en yüksek rütbeli yargıçtı

 

 2)-ÖRFİ HUKUK: Türk gelenek ve göreneklerine göre düzenlenmiş kurallarla, şer'i hukukun esaslarına aykırı olmamak kaydıyla padişahların buyruklarından oluşurdu. Örfi hukukun esasları KANUNNAME adıyla bir araya getirilmiştir.

   NOT: Bilinen ilk Osmanlı Kanunnamesi Fatih Sultan Mehmet'in kanunnâmesidir.(KANUNNAME-İ ALİ OSMAN)

 

 

Osmanlı Devletinde Hukukun uygulanışı nasıldı?

  Osmanlı Devletinde şer'i ve örfî bütün meseleler şer'î mahkemelerde çözümlenirdi. Eyalet, sancak ve kazalardaki mahkemelerde "hakim" olarak KADI bulunurdu.Kadı'nın verdiği karardan şüphe duyanlar üst mahkeme olarak Divan-ı Hümayûna başvurabilirlerdi.Daha küçük yönetim birimlerinde (nahiyelerde) kadı adına hüküm verenlere NAİB denirdi. Mahkemelerde görülen davalar ŞERİYYE SİCİLLERİ denilen defterlere kaydedilirdi.

Polis görevi yapanlardan Böcek Başı. Onun emrinde cezasını çekip düzelmiş eski suçlular çalışırdı. Böcek Başı da, suçluları cezalandırma konusunda geniş yetki sahibiydi.

 

  Osmanlı Hukuk Düzeninde Meydana Gelen Değişmeler:

    a)-II. Mahmut Döneminde değişmeler:

       1-Görevden alınan memurların mallarına el koyma usulüne (müsadere) son verildi.

       2-Memurların yargılanması, hükümet ile halk arasındaki davaların görüşülmesi için Meclis-i Vala-i Ahkam-ı Adliye kuruldu.

       3)- İlk olarak Adalet Bakanlığı(Nezareti Deavi) kuruldu.

 

    b)-Tanzimat döneminde (1839-1876)değişmeler:

       Hatırlanacağı gibi Tanzimat Fermanında (3kasım 1839) Herkes kanun önünde eşit olacak, bütün herkesin can, mal ve namusları güven altında olduğu belirtilmişti. Yine Islahat fermanı(1856) azınlıklara yeni haklar veriyordu.

       Bu dönemde hukuk alanında önemli gelişmeler yaşandı:

        1)- 1840'da Ceza Kanunu(kısmen Fransızcadan tercüme) 1850'de Ticaret Kanunu, 1863'de de Deniz ve ticaret kanunu çıkarıldı. 1868'de Şurayı Devlet(DANIŞTAY) kuruldu.

        2)- Bu kanunların yanısıra Tanzimatla birlikte KARMA mahkemeler kuruldu. Karma mahkemelerdeki hakimlerin yarısı yabancı yarısı Osmanlı idi.

Yeniçeri Ocağı'nda 28.Orta'nın Çorbacısı olan Ases Başı, bir çeşit emniyet amiridir. Geceleri adamları ile birlikte mahalle aralarında dolaşır, suçluları yakalatıp cezalandıracakları yere gönderirdi.

 

   AÇIKLAMA : Yabancıların Türk mahkemelerinde yargıç olarak yer alması devletin egemenlik haklarıyla uyuşmamaktadır.

        3)- Tanzimat döneminde "İnsan hakları ve vicdan hürriyeti" bakımından önemli gelişmeler oldu. Zenci esirliği yasaklandı ve mezhep değiştirmeyi yasaklayan kanun kaldırıldı.

 

 

        4)- 1870'de AHMET CEVDET PAŞA başkanlığında bir kurul on yıl kadar çalışarak MECELLE'yi hazırladı. Mecelle medeni kanun niteliğindeydi.

 

    c)-Meşrutiyet Döneminde Meydana gelen değişmeler:

       1876'da ilan edilen Kanuni Esasi Osmanlı Devleti'nde anayasa hukukunun başlangıcıdır.

MECELLE

 

 

 

 

OSMANLI TOPLUMU

  

 OSMANLI TOPLUMUNUN ETNİK YAPISI:

  Osmanlı Devleti kurulduğunda halkının tamamı Türktü. Sonraki dönemde toprak genişlemesi sonucu bir çok ulus (Yunan, Bulgar, Sırp, Arnavut, Macar, Hırvat, Sloven, Romen, Arap Macar...) Osmanlı yönetimine girdi. Osmanlı Devleti çok uluslu bir imparatorluğa dönüştü.

 

 NOT: Bu çok uluslu yapının çatırdayarak, Osmanlı Devletinin parçalanmasına neden olan en önemli dış gelişme FRANSIZ İHTİLALİ'dir.

 

 OSMANLI TOPLUMUNDA SOSYAL HAREKETLİLİK

A)-YATAY HAREKETLİLİK: Bir toplumun ülke coğrafyası üzerinde çeşitli sebeplerle yer değiştirmesi (göç) olayına yatay hareketlilik denir.

   a)-Kuruluş ve yükselme dönemlerinde yatay hareketlilik:

      Bu dönemlerde yatay hareketlilik FETHEDİLEN yerlere doğru yerleşme şeklinde görülür. Osmanlı Devleti bu dönemde Balkanlar'daki Türk nüfusunu artırmak için  yatay hareketliliği teşvik edici uygulamalar yapmıştır.

      Bu TEŞVİK UYGULAMALARI şunlardır:

      1- Bataklık yada ıssız yerlere vakıflar kurmak yoluyla buraların ekonomik hayatını canlandırmış, insanların buraya yerleşmesini özendirmiştir.

      2- Fethedilen yerlere yerleşeceklere bir takım vergi kolaylıkları sağlanmıştır.

   b)-Osmanlı Devletinde Duraklama Devri sonrası Yatay Hareketlilik:

      1- Bu dönemlerde kaybedilen yerlerdeki Türk ve müslüman halk iç kesimlere göç etmek zorunda kalmıştır.

      2- Nüfus artışı, ekonomik güçlükler ve eşkiyalık hareketleri gibi nedenlerle kırsal kesimdeki halk büyük kentlere göç etmiştir.

B)-DİKEY HAREKETLİLİK:

   Bir sınıftan başka bir sınıfa geçmek veya bulunduğu sınıf içinde daha yüksek mevkilere gelmeye "Dikey hareketlilik" denir. Ortaçağ Avrupa'sının sınıflı toplumlarında ve Hindistan'daki "Kast" teşkilatının katı sınıfsal yapısında dikey hareketlilik yoktur. Çünkü buralardaki sınıflar kan bağına dayanmaktadır. Örneğin; baron, dük, kont, Lord olabilmenin şartı bu kimselerin soyundan gelmektir. Osmanlı Devletinde "kan bağına" dayanan sınıfsal bir yapı olmadığından dikey hareketlilik yoğun bir şekilde görülür. REAYA dediğimiz yönetilenlerden bir kişinin, yönetenlerden saydığımız seyfiye, ilmiye yada kalemiyeye geçmesi mümkündür. (padişah olmak hariç) Bunun için başlıca iki şart vardı:

1- Müslüman olmak,   2- Eğitim öğretim görmek.

  Reaya içindeki müslüman olmayanların DEVŞİRME yoluyla müslümanlaştığını ve kapıkulu sistemi içinde eğitimlerini tamamlayarak devletin önemli kadrolarında görev aldıklarını görüyoruz. Mesela 1453-1566 yılları arasında görev yapan 24 veziri azamın 20'si devşirmedir.

 

          OSMANLI TOPLUMUNUN DİNİ YAPISI

   Osmanlı Devletinde yönetime katılmayan, geçimini tarım ve sanayi alanında üretim yapmak ve ticaretle uğraşmak yoluyla sağlayan ve devlete vergi veren halka REAYA deniliyordu. Reaya çeşitli din, dil ve ırklara mensup topluluklardan oluşuyordu.

   Osmanlı Devletinde Millet kavramı günümüzdeki anlamından farklıydı. Aynı din ve mezhepten gelen topluluklar bir "millet" sayılıyordu. Buna göre Müslümanlardan başka 3 temel millet daha vardı:

Ortodokslar, Ermeniler ve Yahudiler

 1- Müslümanlar: Türkler, Araplar, Acemler, Boşnaklar ve Arnavutlar müslüman milletini oluşturuyorlardı.

2- Ortodokslar: Ortodoksların devletle ilişkileri FENER PATRİKHANESİ ve PATRİK tarafından yürütülüyordu.  Patrik "vezir" seviyesindeydi. Seçimle ve padişahın onayı ile başa geçiyordu.

 3- Ermeniler: "Monofizm" denilen bir öğretiyi benimsemişlerdi. Ortodoks kilisesi tarafından dinsizlikle suçlanıyorlardı. Ayrı bir patrikliği bulunmaktaydı.

 4- Yahudiler: Osmanlı nüfusu içinde sayıları pek fazla olmayan Musevilere (% 1) bir millet olarak örgütlenme imkanı tanınmıştı. Bunlar ticaret, bankacılık gibi işlerle uğraştıkları için kısa zamanda zenginleştiler. Musevilerin devletle ilgili işlerinden İstanbul'daki "hahambaşı" sorumluydu.

 

 

OSMANLILARDA MİLLET SİSTEMİNİN DEĞİŞMESİNE ETKİ EDEN FAKTÖRLER:

  1)- Rusya'nın 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Osmanlı Ortodokslarının KORUYUCUSU olarak ortaya çıkması ve Osmanlıların iç işlerine karışması

  2)- Fransız ihtilalinin Osmanlı ülkesinde yaşayan Gayri müslim toplumlarda MİLLİYETÇİLİK duygusunu uyandırması, batılı devletlerinde milliyetçilik hareketlerini desteklemesi

  3)- Batılı Devletlerin sık sık Osmanlının iç işlerine müdahale etmesi sonucu Osmanlı Devletinin Tanzimat ve Islahat Fermanıyla, Meşrutiyeti ilan etmesi

   Tanzimat Fermanıyla (1839) gayri müslim tebaaya geniş haklar verilerek, yurttaşlar arasında her türlü ayrım yasaklandı. Eyaletlerde kurulan meclislere gayri müslimlerde katıldı.

   Avrupa Devletlerinin hırıstiyanlara verilen hakların genişletilmesi konusundaki baskıları sonucu, Kırım Savaşından sonra "Islahat Fermanı" ilan edildi(1856).

   Islahat Fermanıyla hırıstiyanlar askerlik hizmetine, okullara ve memurluklara alınacaktı. Harac vergisi kalkacaktı.

TANZİMAT VE ISLAHAT FERMANININ  MİLLET SİSTEMİNE ETKİSİ:

   Tanzimat ve Islahat Fermanıyla Hırıstiyanlara verilen haklar, Müslüman halk üzerinde hoşnutsuzluk uyandırdı, hırıstiyanlar arasında da Milliyetçilik duygusunun daha da yayılmasına neden oldu. Gayri müslimlerin devlete sadakati kalmadı.

YERLEŞİM DURUMUNA GÖRE OSMANLI TOPLUMU

A)-ŞEHİRLERDE YAŞAYANLAR: Osmanlı Devletinde şehirlerde yaşayan halkı mesleklerine göre 4 grupta inceleyebiliriz:

       1-Askeriler(Umera)        2-Tacirler(Tüccar) 3-Esnaf ve zanaatkarlar   4-Diğer gruplar

 

   1- ASKERîLER: Osmanlı şehirlerinde seyfiye, ilmiye ve kalemiyeden bir çok görevli bulunurdu. Bu görevlilere "Askeriler" yada "Ümera" denirdi.Askerî(yönetenler) ve Reâya(yönetilenler) arasındaki tek belirleyici fark askerîlerin vergi vermemesi, reâyanın ise vergi vermesiydi.

   2)-TACîRLER(Tüccar): Tüccarlar niteliklerine göre üç gruba ayrılmışlardı:

       a)- Sermayedar:Bunlar çoğunlukla bir malı ucuz ve bol bulunduğu dönemde alır ve fiat yükseldiğinde satarak kar ederlerdi.

       b)- Taciri Seffar: Bunlar bir malı ucuz olan bölgeden alarak,pahalı olan bölgeye getirerek satarlardı.

       c)- Örgütlenmiş Tüccar: Belli bir yerde mal gönderebileceği güvenilir temsilcileri olan tüccarlar.

   3)- ESNAF VE ZANAATKARLAR :

      AHİLİK TEŞKİLATI: Anadolu'da 13. yüzyılda yayılmış olan esnaf, zanaatkâr ve işçileri toplayan teşkilattır.  Anadolu Selçuklu Devletinin sosyal düzeninin sağlanmasında ve Osmanlı devletinin kuruluşunda etkili olan ahîlik teşkilatı dinî, ahlakî, sosyal ve ekonomik bir nitelik taşıyordu. Ahîlikte her mesleğin bir pîri ve pîr çevresinde toplanan meslek sahipleri vardı. Bu meslek sahiplerinin güven, doğruluk, tövbe ve hidayet gibi kurallara uyma zorunluluğu vardı.

      LONCA TEŞKİLATI: Osmanlı toplumunda esnaflar LONCA adı verilen teşkilatlara sahiptiler. Her esnaf muhakkak bir loncaya kayıtlı olur, loncasının koruması ve denetimi altında bulunurdu. Bugünkü tabipler odası, mimarlar odası, şoförler cemiyeti gibi...  Dükkan açma hakkına GEDİK denilirdi. Gedik'e sahip olmak için çıraklık, kalfalık yapıp, ustalık belgesini almak gerekirdi.

      Loncaların başlıca görevleri şunlardı:

       1- Üye sayısını, üretilen malların kalitesini,fiyatını belirlemek

       2- Esnaf arasındaki haksız rekabeti önlemek,

       3- Esnaf ile devlet arasındaki ilişkileri düzenlemek,

       4- Üyelerine kredi vermek.

          Her loncada yaşlılardan meydana gelen 6 kişilik bir "ustalar kurulu" vardı. Bunların en yaşlısı başkan olur ve ŞEYH adını alırdı.

       Nakib: Şeyhi temsil eder,esnafla şeyh arasında aracılık yapardı.

      Yiğitbaşı: Disiplin işleri ve esnafa hammadde dağıtımını yapardı.

      Ehl-i Hibre: İki kişiydiler. Mesleğin sırlarını bilen, malların kalitesi bildiren, fiyat belirleyen uzman. (Bilirkişi)

      Bu 6 kişiden oluşan Lonca kurulunun dışında Lonca teşkilatıyla ilgili devlet görevlileri de vardı;Bunlar:

      Kadı: Lonca birliklerinin en üst makamıydı. Esnaf arasındaki anlaşmazlıkları çözümler ve yukarıda belirtilen altı kişilik kurulun seçilmesini onaylar veya görevden alırdı.

      Muhtesib: Çarşı ve pazar denetlemesi yapardı.Satılan mal ve fiatları kontrol ederlerdi.(zabıta)

      Esnafı a)- Üreticiler  b)- Hizmet erbabı olarak ikiye ayırabiliriz.

      a)-Üreticiler: Hammaddeyi işleyerek, işlenmiş madde haline getiren esnaflardır. Örneğin: Bakırcı, kılıççı, fırıncı, demirci gibi...

      b)-Hizmet Erbabı: Toplum için gerekli bir hizmeti yapan esnaftır. Örneğin: Berberler, hammallar gibi...

   4)- DİĞER GRUPLAR: Osmanlı şehirlerinde Askerîler, tacîrler ve esnaflardan başka meslek ve toplum grupları da vardı. Bunların başlıcaları; yabancı tüccarlar, seyyahlar, yabancı ülke temsilcileri, köyden kente göç etmiş işşizler, seyyar satıcılardır

 

 

B)- KÖYLERDE YAŞAYANLAR:

    Köylerde yaşayanları şöyle gruplayabiliriz:

     1)- Çiftçiler: Bunlar dirlik sahiplerinden veya devletten aldıkları 50-150 dönüm arasında ÇİFTLİK denilen toprakları işlerlerdi.  Ürün vergisi olarak "Öşür" veya "harac" vergisini öder, toprak vergisi olarak da ÇİFT RESMİ'ni verirlerdi.Üç yıl toprağını ekmeyen veya terkeden çiftçinin toprağı başkasına verilirdi. Bu takdirde bu kişiden ÇİFTBOZAN AKÇESİ adıyla bir vergi alınırdı.

     2)- Tımar Beyleri: Köylerde yaşayan beyler, çiftçinin denetimini yapar, güvenliği sağlarlardı.

     3)- Muaflar: Köylüler arasında hiç vergi vermeyen veya çok az verenlere " MUAF " denirdi. Derbentçiler, emekli sipahiler, kalelerde görev yapanlar, din görevlileri, ilim adamları muaflar içinde yer alıyordu.

 

Tımarlı Sipahi

C)- GÖÇEBELER (KONARGÖÇERLER):

    Türk oymaklarının başındakilere BEY, Arap aşiretlerinin başındakilere ŞEYH adı veriliyordu. Bunların devletle ilgili işlerini KETHÜDA denilen yardımcıları yürütürdü. Hayvancılıkla uğraşan konar göçerler, devlete hayvan veya sürü başına AĞIL RESMî denilen bir vergi öderlerdi.


OSMANLI EKONOMİSİ

  

OSMANLI EKONOMİSİNİN TABİİ KAYNAKLARI:

   1)- İNSAN : Osmanlı devletinde son yıllara gelinceye dek bugünkü anlamda bir nüfus sayımı yapılmamıştı. İlk nüfus sayımı 1831'de II.MAHMUT döneminde yapıldı. Osmanlı Devleti'nin bundan önceki dönemlerine ait nüfus bilgilerini ise Tahrîr defterlerinden öğreniyoruz.

       TAHRîR DEFTERLERİ: Bir yer fethedildiğinde ya da belirli aralıklarla kaza ve sancakların vergi yükümlüsü "erkek nüfusunu" ve bunların ödeyeceği vergi miktarını saptamak amacıyla "TAHRîR" denilen bir sayım yapılırdı. Tahrir defterlerini "Nişancı" tutar, bir örneği de Eyalette saklanırdı.

  2)- TOPRAK : Osmanlı Devletinde ekonominin en önemli  kaynağı topraktı.

 

                                OSMANLILARDA TOPRAK SİSTEM

 

A)- MİRî ARAZİ                                 B)- MÜLK ARAZİ             C)-VAKIF  ARAZİ

1)- Havass-ı Hümayun toprakları

2)- Paşmaklık toprakları                 1)- Öşür Topraklar

3)- Malikâne toprakları                  2)- Haraci Topraklar

4)- Yurtluk ve Ocaklık Toprakları

5)- Dirlik Topraklarımbbvcc

    a)- Has

    b)- Zeamet

    c)- Tımar

 

   A)- MİRî ARAZİ: Mülkiyeti devlete ait olan topraklardır. Mirî toprakların başlıcaları şunlardır:

       1)- Havass-ı Hümayun Toprakları: Gelirleri doğrudan doğruya devlet hazinesine giren topraklar olup, mukataa ve iltizam yoluyla yönetilirdi.

       2)- Paşmaklık toprakları: Gelirleri padişah kızlarına ve ailelerin bırakılan topraklardı.

       3)- Malikâne toprakları: Devlet adamlarına hizmetleri karşılığı mülk olarak verilen topraklardı.

       4)- Yurtluk ve Ocaklık Toprakları: Fetih sırasında bazı kumandanlara, hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklardır.

       5)- Dirlik (Tımar)Toprakları: Vergi geliri, devlet adamlarına ve askerlere hizmet veya maaş karşılığı verilen topraklardır. Dirlik sahibi, toplanan verginin maaş olarak ayrılan "Kılıç hakkı" olarak ayrılan bölümünden geriye kalanla CEBELÜ denilen tam teçhiatlı asker yetiştirirdi. Dirlik topraklar üçe ayrılırdı: a)- Has   b)- Zeamet   c)- Tımar

   B)- MÜLK ARAZİ: Mülkiyeti kişilere ait topraklardır. İki bölümde incelenebilir:

       1)- Öşriyye (öşür topraklar): Bu topraklar, fethedildiği zaman MÜSLÜMANLARA verilmiş veya fethedildiğinde müslümanlara ait olan topraklardır. Bu gibi topraklar sahiplerinin malı olup, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi. Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak ÇİFT RESMİ, ürün vergisi olarak da "ÖŞÜR" vergisini verirlerdi.

       2)- Haraciye (Haracî topraklar): Bu topraklar bir yerin fethinden sonra GAYRî MÜSLİM halkın elinde bırakılan,onlara mülk olarak verilen topraklardır.  Sahipleri, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi.

           Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak HARAC-I MUVAZZAF ürün vergisi olarak da HARAC-I MUKASSEM vergisini verirlerdi.

   C)- VAKIF ARAZİ: Gelirleri kişiler ya da devlet tarafından hayır kurumlarına bırakılan topraklardı.

 

             OSMANLILARDA VAKIF TEŞKİLATI

Vakıf    : Bir müslümanın malının bir bölümünü veya tamamını hayır amacıyla bağışlamasına denir.

Vâkıf    : Vakfeden kişiye denir.

Mevkûf   : Vakfedilen mala denir.

Mütevelli: Vakıf yöneticisine denir.

Vakfiye  : Kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmeye denir.

 

VAKIFLARIN ÖNEMİ: Vakıflar yoluyla şehir, kasaba, köy gibi yerleşim merkezlerinde cami, medrese, yol, çeşme vb. bir çok yapı vakıflar yoluyla yapılmış, böylelikle devlete imar konusunda yapılacak fazla bir şey kalmamıştır.

 

TOPRAK SİSTEMİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER:

 1)- Tımar sisteminin bozulmasıyla, "Dirlik topraklar" MİRî MUKATAA'ya çevrilerek, yani gelirleri hazineye devredilerek, peşin alınan bir bedel karşılığı üç yıllığına "İltizam"a verilmeye başlandı..

        NOT: Mültezîm denen iltizam sahipleri daha fazla vergi toplamak için halka baskı yapmışlardır. Bu durum "Celali isyanlarına" veya vergisini ödeyemeyen köylünün toprağını terk ederek büyük şehirlere göç etmesine neden olmuştur.

 2)- Devletin artan masraflarının karşılanması için Mukataalar mültezîmlere üç yıllık dönemler için değil, ömür boyu verilmeye başlandı. Bu sisteme MALİKANE USULÜ denilir. (1695'te)

 3)- "Malikane usulüyle" sağlanan gelirlerde yetmeyince, bu defa Mukataaların yıllık kârları paylara ayrılarak satılmaya başladı. Bu usule de ESHAM USULÜ denilmiştir. (1775)

 4)- Tımar ve zeâmet sistemi II.Mahmut zamanında kaldırılarak başta valiler olmak üzere devlet memurları memurları maaşa bağlanmıştır.

 5)- 1854'te "Arazi kanunnamesi" ile MÜLKİYET sistemine geçilerek, uzun süre bir toprağı kullananlar o toprağın sahibi olmuşlardır. (Zilliyet)

 6)- 1858'de çıkarılan bir başka "arazi kanunu" ile tarım ürünlerinden alınan çeşitli vergiler kaldırılarak, tek vergi olarak "AŞAR" vergisi yürürlükte tutuldu.

AYAN VE EŞRAF: Şehirlerin, köylerin, aşiretlerin ileri gelenlerine "Ayân ve eşraf" denilirdi. Bu kişiler bulundukları yerlerde en etkili ve zengin kişilerdi.

 

AYAN VE EŞRAFIN GÜÇLENMESİNİN SEBEPLERİ:

 1- Tımar topraklarının mukataaya çevrilmesiyle, bu toprakları iltizama alanlar genellikle "Ayânlar" oldu. Böylelikle Dirlik sahiplerinin haklarına sahip olan âyânlar bulundukları yerleri yönetmeye başladılar.

 2)-Merkez teşkilatını bozulmasıyla "beylerbeyi" veya "sancak beyi" olarak atananlar makamlarına gitmeyerek o eyalet yada sancaktaki âyânı MÜTESELLİM (vekil) olarak görevlendirmiştir. Ayanlar böylelikle devlet gücünün temsilcisi durumuna gelince daha da güçlenmişlerdir.

   NOT: II. Mahmut döneminde âyânlarla padişah arasında SENED-İ İTTİFAK diye bir belge imzalayarak anlaşma yoluna gitmiştir. (1808)

               OSMANLI EKONOMİSİNDE TARIM

   Osmanlı ekonomisinin en önemli sektörü tarımdır. 17. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devleti tarım ürünleri bakımından kendine yeten bir ülkeydi. Ancak, zaman zaman karşılaşılan kuraklık, sel, isyanlar, göçler ve tımar sisteminin bozulması üretim kayıplarına neden olmuştur.  Özellikle hububat, bağ-bahçe ziraâti ön plandayken, 18. yüzyıldan itibaren Avrupa'da sanayinin gelişmesi doğrultusunda tütün, pamuk gibi sanayi bitkilerinin üretimi önem kazanmıştır. Ayrıca Avrupa'nın tarım ürünü ihtiyacı artınca Osmanlı Devletinde GEÇİMLİLİK düzeyde üretimden PAZAR EKONOMİSİ'nin ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretim düzeyine gelinmiştir.

             OSMANLI EKONOMİSİNDE HAYVANCILIK

  Hayvancılığın Osmanlı ekonomisine katkıları şunlardı:

 1)-Tarım alanında : Toprakları ekmek için öküz, manda gibi hayvanlardan yararlanılıyordu.

 2)-Gıda alanında  : Etinden yağından,sütünden yararlanılıyordu.

 3)-Sanayi alanında: Yünü ve derisi giyim, dokuma ve ayakkabı üretiminde hammadde olarak kullanılıyordu.

 4)-Ulaşım alanında: At,katır ,eşek gibi hayvanlar taşıma ve ulaştırmada kullanılıyordu.

 5)-Maliye alanında: Hayvanlardan ve hayvansal ürünlerden alınan vergiler devletin başlıca gelir kaynaklarını oluşturuyordu.

              OSMANLI EKONOMİSİNDE MADENCİLİK

  Osmanlı devleti'nde madenler iltizam olarak dağıtılırdı. Çıkartılan madenlerin çoğu ülke içinde işlenemediğinden dışarıya ihraç edilirdi.

    NOT: Osmanlılarda ilk madenin işletilmesi Osman Bey zamanındadır. Bilecik'in fethi ile buradaki demir madeni işletilmiştir.

                OSMANLI EKONOMİSİNDE SANAYİ

  Osmanlı Devletinde sanayi kesimi esnaf birlikleri(Lonca) halinde teşkilatlanmıştı. Esnafın üretimi elemeği – göz nuruna dayanıyordu. Bu mevcut sanayi öncesi üretim başlangıçta ülke ihtiyaçlarını karşılıyordu. Ankara'da sof, Bursa'da İpekçilik, Selanik'te çuhacılık, Bulgaristan'da aba Kayseri,Manisa ve Tokat'ta dericilik(debbağlık) yaygındı. Ayrıca Osmanlı Devletinde savaş araç ve gereçlerini üretmek için fabrika ve imalathaneler de kurulmuştu.

  Bunlar:

     Tersane (Gemi yapım yeri): ilk büyük Osmanlı tersanesi Yıldırım Bayezıt tarafından Gelibolu'da yapıldı. Daha sonraki dönemlerde İstanbul, Sİnop,İzmit, Süveyş, Basra gibi sahillerde başka tersaneler de kuruldu.

     Tophane: İstanbul'un fethinden önce Edirne ve Bursa'da, fetihten sonra da İstanbul'da top döküm tesisleri kuruldu.

     Baruthane: İlk baruthane Gelibolu'da kuruldu.

 

AVRUPADAKİ EKONOMİK GELİŞMELERİN OSMANLI SANAYİİNE ETKİLERİ:

 1)- Coğrafi keşiflerle zenginleşen Avrupalılar; artan tüketim eğilimlerini, elde ettikleri altın ve gümüşle Osmanlı pazarlarından karşılayınca  esnaf hammadde bulmakta zorlandı.

 2)- Sanayii inkılâbı sonucu bol ve ucuz, üstelik kapitülasyonlar nedeniyle düşük gümrüklü Avrupa mallarıyla Osmanlı esnafı rekabet edemedi.

  NOT: Esnafı zorlayan başka bir konuda şehirlere göç eden köylünün,maaşları alan yeniçerilerin ve diğer grupların esnaflığı yeni bir geçim yolu olarak görmesiydi. Bu durum esnaf teşkilatlarının disiplinli yapısını bozmuş, artan esnaf sayısı geçimlerini iyice zorlaştırmıştır.

 

OSMANLI DEVLETİNİN SANAYİİYİ GELİŞTİRMEK İÇİN ALDIĞI TEDBİRLER:

 1)- Sanayi hammaddelerinin ihracını yasaklamıştır.

 2)- Gelişmiş teknolojiyle yeni imalathaneler açmıştır.

 3)- Islah-ı Sanayii Komisyonu kurarak, esnaf birliklerini canlandırmaya ve onları şirketleşmeye çalışmıştır.

 Osmanlı Devleti Tanzimat fermanıyla ülkenin kalkınması için yabancı sermayeden yararlanacağını açıklamıştı. Bu yolla Osmanlı ülkesinde haberleşme ve ulaşımı geliştiren adımlar atılmıştır. Kırım savaşı sırasında ilk defa TELGRAF hattı döşenmiştir. Yine yeni bir teknoloji olan "demiryolu" Osmanlı ülkesine girmiştir. Verilen imtiyazlarla İngilizler Batı Anadolu hattını, Almanlarda Bağdat Demiryolunu inşa etmişlerdir.

                OSMANLILARDA TİCARET

ANADOLU'DA TİCARET YOLLARI:

   1- Sağ Kol: İstanbul'dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Konya, Adana üzerinden Halep'e uanıyordu.

   2- Orta Kol:İstanbul'dan (Üsküdar) başlayan bu yol,Diyarbakır'a buradanda Musul ve Bağdat'a kadar uzanıyordu.

   3)-Sol Kol: İstanbul'dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Erzurum ve Kars'a uzanıyordu.

RUMELİ'DE TİCARET YOLLARI:

   1- Sağ Kol: İstanbul'dan Bulgaristan, Eflak-Boğdan ve Erdel'e uzanıyordu.

   2- Orta Kol: İstanbul'dan Edirne,Belgrad üzerinden Avrupa içlerine uzanıyordu.

   3)-Sol Kol: İstanbul'dan Edirne, Selanik üzerinden Mora'ya uzanıyordu.

TİCARETLE İLGİLİ DEYİMLER:

Menzil          : Yol üzerindeki konaklama noktaları denirdi.

Menzil Teşkilatı: Haberleşme TATAR denilen ulaklar tarafından yapılıyordu. Devlet habercilerin çabuk gitmelerini sağlayacak dinlenmiş atları ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için konaklama yerine yakın köy ve kasabalardaki bazı aileleri bu iş için görevlendirirdi.  Bu teşkilata "menzil teşkilatı" denirdi.

Derbentçi       : Ana yolların, boğaz ve geçitlerin güvenliğinden sorumluydu.

Mekkâri Tâifesi : Yolcu ve mal taşıma işlerini meslek edinen esnaflara verilen ad.

OSMANLI TİCARET GELİRLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER:

 1)- Ticaret yollarının değişmesi(Ümit Burnu)

 2)- Kapitülasyonlar

 3)- 1838 Balta Limanı Antlaşması

KAPİTÜLASYONLAR:

  Kapitülasyon: Gümrük,Hukuk,ve ekonomik konularda verilen ayrıcalıklara denir.  İlk ticari imtiyazlar ORHAN BEY tarafından CENEVİZLİLER'e verildi. İstanbul'un fethinden sonra Fatih "Ceneviz" ve "Venedikliler'e"  ticarî imtiyazlar tanıdı. Kanuni Sultan Süleyman 1535' de Fransızlarla Osmanlıların "AHİDNAME", Fransızların KAPİTÜLASYON dediği anlaşmayı yaptı.

  NOT:Kanuni'nin amacı Şarlken'e karşı Fransa'yı yanına çekerek, Avrupa hırıstiyan birliğini bölmekti.

  NOT: Kapitülasyonlar I. Mahmut zamanında (1740) sürekli hale getirildi.

  NOT: Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923'te LOZAN ANTLAŞMASI ile kaldırıldı.

BALTA LİMANI ANTLAŞMASI(1838): İngiltere ile II. Mahmut döneminde imzalanmıştır. Bu antlaşmayla ihracattan alınan vergiler artırılırken (%12), İthalattan alınan vergiler azaltılıyordu (%5). II. Mahmut'un bu antlaşmadan amacı Mehmet Ali Paşa'ya ve Rusya'ya karşı İngiltere'nin desteğini kazanmaktı.

   NOT: Balta Limanı Anlaşması'ndan sonra diğer devletlere de aynı haklar genişletilerek verilmiş ve Osmanlı ülkesi Avrupa Devletlerinin bir "açık pazarı" haline gelmiştir.

 

                   DIŞ BORÇLAR

   Osmanlı Devleti bütçe açıklarını kapamak için önce halka ek vergiler getirmiş,yeterli olmayınca KAİME adı verilen hazine tahvillerini çıkarmıştı. Bu da yeterli olmayınca dış borca yönelmek zorunda kalmıştı.

   İlk Dış borç 1854 yılında KIRIM SAVAŞI sırasında İngiliz ve Fransız sarraflarından alındı. 20 yıl gibi kısa bir sürede Osmanlı devleti Borç batağına saplandı. 1881'de yayınlanan ve adına MUHARREM KARARNAMESİ denilen bir kararnameyle iç ve dış borçlarının ödenmesini DûYûN-I UMUMİYE (Genel Borçlar) denilen üyeleri alacaklı ülkeler tarafından seçilen bir komisyona bıraktı. Osmanlı Devleti borçlarına karşılık tuz, tütün, ipek ve damga vergilerini karşılık olarak gösterdi. Osmanlı Borçları meselesi LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI ile çözümlendi.

                   OSMANLILARDA MALİYE

 

PARA:

MADENİ PARALAR(SİKKELER)

         Osmanlılar 19. yüzyıla kadar altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılma paralar kullanmışlardır. Bu madenlerden "DARPHANE"de kesilen yassı yuvarlak parçacıklara SİKKE denilirdi.  Bunların gümüşten olanına AKÇE, Altından olanına da SİKKE-i HASENE(Sultani) yada "kırmızı" denilirdi.

         İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bastırıldı. Orhan Bey zamanında bastırılan gümüş paraya "AKÇE" denildi. Fatih amanında basılan altın paraya da SULTANİ adı verildi. Sikkelere bakır katılmasına AYAR denilirdi. Bu tip paralara KIRKIK AKÇE adı verilirdi. Sonraki dönemlerde çeşitli isimlerde sikkeler piyasaya sürülmüştür.Bunlar GURUŞ,PARA, PUL, METELİK, MECİDİYE dir.

 

KAĞIT PARA:

   İlk kağıt para Sultan Abdülmecit döneminde basıldı. Hazine bonosu niteliğindeki bu paraya KAİME denildi.

               OSMANLI VERGİ SİSTEMİ

 

  Osmanlı Devletinde vergiler 1-Şeri vergiler, 2- Örfi vergiler olmak üere ikiye ayrılıyordu:

 

    1-ŞERİ VERGİLER: Bunların şeriatın emrettiği vergilerdi.

      a)- Öşür: Müslümanlardan alınan toprak ürünü vergisidir. Elde edilen ürünün onda biri vergi olarak alınırdı.

      b)- Haraç: Müslüman olmayanlardan alınan vergiydi. ikiye ayrılıyordu:

          1-Harac-ı Mukassem: Elde edilen üründen alınırdı.

          2-Haracı Muvazzaf: Toprak vergisiydi.

      c)- Cizye: Müslüman olmayan erkeklerden, askerlik görevi karşılığı alına vergidir.

      d)- Ağnam: Hayvandan sayısına göre alınan vergi.

    2- ÖRFİ VERGİLER: Padişahın iradesiyle konulan vergilerdi. Başlıcaları:

      a)-Çift Resmi: Reayanın sipahiye ödediği toprak vergisi

      b)-Çift bozan vergisi: Toprağını izinsiz olarak terkeden veya üç yıl üst üste ekmeyenlerden alınan vergi.   
      c)-Avarız: Olağanüstü hallerde, divanın kararı ve padişahın emri ile toplanan vergilere denirdi.

 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol